Trafik ; ”yayaların ve taşıtların ulaşım sağlaması için yolları ortak olarak kullanması” olarak tanımlanıyor. Aslında sadece bu değil hava trafiği, ağ trafiği gibi çeşitlendirilebilir ama trafik deyince genelde aklımıza karayolu trafiği geliyor.
Biz hepimizin bildiğinden yani karayolu trafiğinden bahsedelim kısaca. Aslında bildiğimizden değil bilemediğimiz ya da bilip de bilmemezlikten geldiğimiz konumuz trafik kültürü.
ÜSTÜNLÜK SINIFI
Ülkemiz genel olarak medeniyetler kurmuş, tarihin akışını değiştiren kültürlerden filizlenen genç bir Cumhuriyet. Yani açıkçası geçmişe dönüp bakınca at üzerinde yıllarca kıtadan kıtaya trafik oluşturan bir mazimiz var. İlk motorlu kara taşıtının icadı ile gelişen endüstrinin ardından ülkemize de araçlar gelmeye başladı. Tabi ki gelecek gelmesin demiyorum ama bu ilk başta tüm dünyada yayılan motorlu araçların ülkemize de girişi bir sınıf ayrılığı oluşturdu. Zamanla dünya otomobil endüstrisi gelişti ancak bizim otomobil endüstrimiz gelişmediği için şu an olduğu gibi taşıtları dışarıdan almaya başladık. Tabi bu taşıtları almak ekonomik olarak güç istiyordu. Bunun yanında ise sınırlı üretim ile parası olan araç için listelere yazılıyordu. Sonucunda liste ile araç sahibi olanlar toplumda üstünlük sınıfı oluşturmaya başladı. Bu ”ÜSTÜNLÜK SINIFI”nı unutmayalım! (Buraya bir parantez örnekleme yapayım. Iphone ilk çıktığında toplumda sahip olanlar farklı bir üstünlük kazandılar. Günümüzde ise herkes bu sınıfa dahil olmak için mücadele verdi! Ve sonuç milyarlarca doları üreticiye teslim ettik. Ve yeni bir üstünlük sınıfı oluşturduk :) )
Araç sahibi olmak isteyenler modern teknolojiler ile zaman içerisinde üstünlük sınıfına günümüze kadar dahil oldular. Son rakamlara göre yaklaşık ülkemizde 22.5 milyon araç kayıtı var. (Buna bir örnek de Türkiye’de gsm operatör abonesi sayısı yaklaşık 79,5 milyon ve yaklaşık 50 milyon akıllı telefon kullanıcısı artık üstünler sınıfında.)
YERİNDE DURMA DİSİPLİNİ
Gelelim bir diğer trafik konusuna. Avrupa’da eğitim fırsatı yakaladığım zaman içerisinde bir çok gözlemde bulundum. Dikkatimi çeken konulardan birisi okul gezisi için boy sırasına geçen çocuklardı. Çocuklar o kadar nizami bir sıra oluşturmuşlardı ki arkadaşlarımızla gülerek kendimizce eğlendik ve kınarca alay ettik. Kendimden örnek vereyim boyum yüzünden hep ilk öğrenim hayatımı en arka sırada geçirdim desem yeridir. Bir geziye gidileceğinde de hep en arkaya gönderirdim. Evet bu durumu arkada kalmışlık hissi ile sırayı bozanların arasına girdiğim çok oldu. Bu da bize ”YERİNDE DURMA DİSİPLİNİ”ni kaybettirdi.
SIRALANMA KÜLTÜRÜ
Bu noktada üstünlük sınıfı ve sıralanma disiplininin kesişim kümesinden bir örnek vermek istiyorum. Bir gezi öncesi öğretmen arkadaşımın okuluna uğradım. Okula ziyarete arkadaşı gelen öğretmenin misafiri götüreceği 2 yer vardır. 1 Öğretmenler Odası 2 Kantin. Biz 2. seçeneği seçerek kantine gidip vakit geçirmeyi tercih ettik. Bu sırada zil çaldı ve hepimizin öğrenim hayatında yaşadığı meydan muharebesi ‘kantin savaşı başladı. Her yer çocuk ve birbirlerini ezerek çılgınca kantin önünde alışveriş yaptılar. Neyse ki zil çaldı da içeriye döndüler o ne gürültü öyle… Evet bu kantin savaşını canlı izleyerek yine ”SIRALANMA KÜLTÜRÜ”nün yok oluşunun kaynaklarından birini daha görmüş olduk.
SONUÇ
Lafı çok fazla uzatmaya gerek yok sadece bir kaç gözlem ve düşüncem bunlar. Belkide bu tarz örneklerin daha binlercesi var. Ve bu kök sebepler ülkemizde makine operatörü olarak ehliyet sahibi olan insanların çılgınca araç kullanmasını, şerit ihlali yapmasını, araç sahibinin üstün olarak yayaya saygısızlığını, kırmızı ışıkta durmayışımızı vs.. vs.. sağlıyor. Trafikte bizi üstün yapan araçlarımızla çocukluğumuzdan gelen alışkanlıklarımızla belki de oluşmayan oluşamayan Trafik Kültürümüz hiç oluşamayacak!
Trafikte saygı, ÖNCE saygı!
Saygılarımla,
Muhammed DEMİRKOLLU