AK Parti Ankara Milletvekili Mimar Tülay Selamoğlu, Yeni Akit’e verdiği röportajda TMMOB ile ilgili çeşitli iddialarda bulundu.
Yeni Akit’te, Mücahit Gündoğdu ve Ekrem Şahan tarafından yayınlanan röportajda AK Parti Ankara Milletvekili Mimar Tülay Selamoğlu, TMMOB hakkında “Gezi’nin mimar mühendisleri” diyerek bahsederken “Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği meslek mensuplarını sorgusuz sualsiz meslekten men edebiliyor. Buna karşı başvurabilecek hiçbir merci yok. Yetkileri Cumhurbaşkanında bile yok” dedi. Söyleşinin tam metni şöyle:
TMMOB meslek mensupları üzerinde nasıl baskı kuruyor?
Mimarlar ve mühendisler odalarının mimarlar ve mühendisler hakkında istedikleri gibi meslekten men kararı alma yetkisi var. Altı ay meslekten men edebiliyorlar. Buna karşı başvurulabilecek hiçbir hukuki süreç yoktur. Hangi mühendislik dalı olursa olsun, altı ay meslekten men ettiğinizde, zaten meslek mensuplarını darma duman edersiniz. 1954 yılında çıkarılan bir yasayla kurulmuş Mimarlar Odası. Osmanlı’da ‘ahilik sistemi’ üzerinde meslek grupları kendi iş disiplini içerisinde kendilerini korur ve mesleki gelişim sağlarlardı. Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra bu ahilik sistemi ortadan kalktı, yerlerine bu odalar kuruldu. Meslek odalarının amacı; bu meslek gruplarının kalitesini yükseltip, mimar ve mühendislere meslek ahlakı kazandırmaktır. Bu odalar tekel durumundadır, ‘ben farklı bir grup oluşturacağım’ deme hakkınız yok. Türkiye’deki her mühendis diplomasını aldıktan sonra, ister devlette çalışsın ister özel sektörde çalışsın odaya aidatını ödemek zorundadır. Türkiye’de yapılan her projede odaya proje bedelinin yüzde ikisini ödemek zorunluluğu vardır. Türkiye’de yarışma projelerinin yüzde onu da odaya ayrılır.
Bu kadar ayrıcalığı nasıl elde etmişler?
1954 yılında çıkarılan Türk Mühendis ve Mimarlar Birliği yasasıyla tekel oluşturulmuş, sonra odaya kendi yönetmeliklerini oluşturulma izni verilmiş. Bu odaların herhangi bir bakanlık kadar özel yetkisi var. Hatta bakanlıklardan bile fazladır belki de. Kendi yönetmeliklerini oluşturuyorlar. Bakanlığı denetlersiniz; ama bu odayı denetleyemezsiniz. Bu kadar korunaklı bir yapı kurmuşlar. Bilirkişiyi kendileri belirliyor. Herhangi bir eğitimi kendileri belirliyor. Alınacak harç ve aidat bedellerini de kendileri belirliyor. Ruhsatları de kendileri veriyor. Projeleri de kendileri onaylıyor. ‘Benden izinsiz ulusal alanda hiçbir projeye katılamazsınız’ diyorlar. ‘Ülke içerisinde bizden izinsiz proje yapamazsınız’ diyorlar. Bunlar bu ayrıcalıkları kaybetmek istemiyorlar.
Peki bu odalar neden denetlenmiyor?
Denetim mercii normalde Sayıştay’dır ama Sayıştay’ın denetlediğini zannetmiyorum, herhangi bir şikâyet olmadığı sürece denetlemez.
Peki TMMOB’un asli vazifeleri nelerdir?
TMMOB’un kanununda geçen vazifeleri; meslek grubunun özlük haklarını geliştirecek, mesleki etiği belirleyecek çalışmalar yapmaktır. Türkiye’de TMMOB çatısı altında bulunan hiçbir mühendisler odası ve mimarlar odası, mesleki disiplin ve o meslekteki mühendislerin özlük haklarıyla ilgili çalışmalar yapmaz. Vazifelerini yapmazlar ama üzerlerine vazife olmayan her işe karışırlar. Mühendis ve mimar odalarının vazifeleri, Türkiye’de bu bölümlerden mezun olmuş mühendis ve mimarların haklarını korumak ve bu meslek mensuplarının her türlü gelişimini sağlamaktır. Ama bakıldığı vakit bu yönde neredeyse tek bir faaliyetlerini dahi bulamazsınız.
Gezi Kalkışmasında bu odaların rolü neydi?
Gezi olaylarının organizasyonunda marjinal sol örgütlerle hep birlikte hareket ettiler. Bunlar Gezi’nin mimarları ve mühendisleriydi. Gezi’nin sonunda hükümetten dört tane istekte bulundular: ‘Nükleer santral yapmayın’, dediler. Eğer projenin bu ülke için faydalı olmasını isteselerdi, bu ülkenin hayrına bir düşünceleri olsaydı derlerdi ki; ‘nükleer santralde kullanılan teknoloji yetersiz, bunun yerine şu teknolojiyi kullanmamız lazım’. Karşı olmak bir mühendis için hiçbir anlam ifade etmiyor. Eğer beyinleri bir mühendis gibi çalışıyorsa, topyekûn projeye karşı çıkmak yerine alternatifleri ortaya koyarlardı. Ama bunlar her şeye karşı, bu ülkeye tek bir çivi çakılsın istemiyorlar. ‘Üçüncü köprü yapmayın’ dediler, ‘Üçüncü havalimanı yapılmasın’ dediler, ‘Kanal İstanbul yapılmasın’ dediler. Eğer iyi niyetli olsalardı, o zaman ‘bu projeye ülkemizin ihtiyacı var; ama projenin yapılması planlanan yer uygun değil, onun yerine şuraya yapılsın’ derlerdi.
Dediğim gibi bir mühendis, bir mimarın ülkenin yararı için yapılan her projeye karşı çıkması, onların mimarlık, mühendislik içgüdüsüyle değil de farklı referanslarla, ülkeye zarar vermek amacıyla hareket ettiklerini gösteriyor. Proje üretiyor musunuz? ‘Hayır’. Meslek mensuplarının haklarını koruyor musunuz? ‘Hayır’. Ama ülke aleyhine çalışmaya ‘evet’ diyorlar. ‘Bu projeleri yapmayın’ diye bir işçi sendikası söyleyebilir. Belki hekimler odası bile böyle bir istekte bulunabilir; ama bir mühendisler, mimarlar grubunun böyle bir istekte bulunması vatan hainliği değil mi?
Bu mega projeleri nasıl engelliyorlar?
Büyükşehir Belediyesi’nin yaptığı her çalışmaya dava açıyorlar. Sadece Mimarlar Odası 2011’den beri 122 dava açtı. Aklımıza gelecek her şeye dava açıyorlar.
Türkiye’ye hainlik üzerine ittifak etmiş bir yapıdan bahsediyoruz. Bu ülkeyi seven bir insanın Türkiye’nin kendisini geliştirdiği, sıçrama yaptığı ve rakipleriyle rekabet ettiği bir ortamda her projeye dava açması zaten mümkün değildir. Bir yerlerden talimat almış gibi Türkiye’ye çağ atlatacak projelere hemen dava açıyorlar. Odanın parasının büyük bir kısmını da ülkenin menfaatine olan projeleri engellemek için dava açmaya harcıyorlar.
Peki böylesine Türkiye düşmanlığına soyunmuş bir yapılanmaya bu cesareti verenler kimlerdir? Bu ideolojik oda yapılanmalarının arkasında kimler var?
Mimarlar Odası’nın yöneticilerinin çoğunun DHKP-C üyesi olduğunu sık sık duyuyoruz. Birçoğunun DHKP-C ile yakınlığı bulunan derneklere ve yapılara üye olduklarını da duymuştuk. DHKP-C’nin hangi ülkeler tarafından desteklendiğine bakmak lazım. O zaman bağlantıyı görebiliriz. Türkiye’de altını Almanya çıkarırdı. Almanya’nın altın çıkarma izninin süresi dolmuştu. Biz bunun üzerine ‘Türkiye Cumhuriyet’i kendi altınını çıkarır’ dedik. Türkiye kendi altınını çıkarmaya başlayınca ‘siyanür kullanamazsınız’ diye bu odalar Türkiye aleyhine hemen dava açtılar ve durdurdular. Koç, Almanya ve Paralel bağlantısıyla tanınan Akın İpek’in sahibi olduğu Koza Altın işletmeleri siyanürle altın çıkarırken ise bunlar hiç tepki göstermediler ve tek bir dava bile açmadılar. Hâlâ da bu ortaklık altın çıkarmaya devam ediyor ama onlara nedense hiç seslerini çıkarmıyorlar. TMMOB’un kimin menfaatini gözettiği kimin de aleyhinde çalıştığı buradan çıkarılabilir. Bu durumda bunlara kimin destek verdiği, kimin arkalarında olduğu anlaşılır.
Kaynak: Arkitera
[poll id=”3″]