Su Kuvveti (HES) ve Türkiye
Birincil enerji kaynakları kıt olan Türkiye, elektrik enerjisi ihtiyacının karşılanmasında, yenilenebilir ve temiz nitelikteki su kuvveti kaynaklarını öncelikle değerlendirmek zorundadır. Günümüzde ancak yarısından azını geliştirmiş olduğu, 150 TWh/y mertebesindeki, ekonomik olarak yararlanılabilir su kuvveti potansiyeli seviyesine erişmek için, daha yüzlerce önemli hidroelektrik santral (HES) inşa etmek gereklidir.
Türkiye akarsularının akışları gerek mevsimler arası, gerekse yıllar arası çok büyük değişiklikler gösterdiğinden, bu değişken akışların barajlarla düzenlenmesi zorunlu olmaktadır. Baraj haznelerinden olacak ek buharlaşma miktarları gereksiz bir kayıp olmayıp, bir tür aynî işletme gideri niteliğindedir. Su kuvveti tesisleri, özellikle barajlı santrallar, zirve güç ihtiyacının karşılanmasında en kullanışlı santral türüdür. Baraj hazneleri dolaylı veya dolaysız olarak taşkınların sönümlenmesinde de etkin oldukları gibi, pek çok su kuvveti tesisinde, barajlar sulama sistemleri için gerekli suyun düzenlenmesine de büyük katkıda bulunmaktadır. Ancak, çevre duyarlığı bağlamında, barajların ve hidroelektrik santralların inşaatı sırasında doğaya gerektiğinden fazla müdahale edilmemesine, olabildiği ölçüde yöreye rahatsızlık verilmemesine, işletme sırasında akarsu yatağına bırakılması gereken suyun kısılmamasına çok büyük özen gösterilmelidir.
Su Kuvveti
Su kuvveti, yeryüzüne ulaşan güneş enerjisinin üçte birinin hareket ettirdiği hidrolojik çevrim sayesinde her yıl “yenilenebilen”, çevre kirliliğinin önlenmesi açısından “temiz” nitelikte, tesislerinin çoğu sulama, taşkın kontrolu gibi amaçlara da hizmet eden “çok maksatlı”, Türkiye için bir “öz kaynak” olarak da elektrik enerjisi ihtiyacının karşılanmasında özel yeri bulunan bir birincil enerji kaynağıdır.
Türkiye’nin su kuvveti potansiyeli, akarsuların genellikle orta kesimlerinde yeralan baraj etek santralları, yukarı kesimlerinde yeralan yüksek düşülü çevirme santralları ile değerlendirimektedir. Yüksek düşülü çevirme santrallarının bir bölümünün de suyu barajla derlediği dikkate alındığında, mevsimler, hatta yıllar arası düzenleme sağlayan baraj hazneleri, Türkiye’nin hidroelektrik enerji üretiminin belkemiğini oluşturmaktadır. Fırat üstünde Atatürk barajı ve 2400 MW gücünde etek santralı. Baraj hazneleri, doğal duruma kıyasla oldukça büyük su yüzeyleri meydana getirdiklerinden, kaçınılmaz buharlaşma kayıplarına da yol açmaktadır. Bunu gereksiz su israfı olarak tanımlamak ve baraj yapmamak, su kaynağından etkin biçimde yararlanılmasından vazgeçme anlamını taşır. Bu ek buharlaşma kaybının bir tür “ayni” işletme gideri niteliğinde olduğu unutulmamalıdır.
Hidroelektrik santralların devreye girip, çıkmaları birkaç dakika mertebesinde olduğundan, özellikle biriktirme haznesi bulunan su kuvveti tesisleri güç talebi değişimine kolayca ve çok az enerji kaybıyla uyum sağlamaktadır.
Türkiye’de su kuvveti tesislerinin kurulu güçteki payı üçte bir, enerji üretimindeki payı dörtte bir mertebesinde bulunmaktadır. Gelecekte, termik santralların yanısıra, su kuvvetinden başka diğer yenilenebilir enerji kaynaklarını değerlendiren santralların ve hatta nükleer santralların da enerji üretiminde yer alabilecekleri beklenmektedir.
Temiz Enerji ve HES (Hidroelektrik Santrali)
Su kuvvetinin mekanik enerjisinden birkaç bin yıldan beri su değirmenleri, su çarkları vasıtasıyla yararlanılagelinmiştir. Ondokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru kullanılmağa başlanmış olan hidroelektrik santralların başlıca üç aksamı bulunmaktadır. ‘Türbin’ suyun enerjisini dönen bir milin mekanik enerjisine çeviren bir su makinasıdır. Genellikle alçak düşülerde ‘Kaplan’, orta düşülerde ‘Francis’, yüksek düşülerde ‘Pelton’ türü olarak anılan türbinler kullanılmaktadır.
Pompaj biriktirmeli santrallarda, pompa-türbin olarak anılan, çift yönlü çalışabilen tek çark da kullanılabilmektedir. ‘Jeneratör’, milin döndürdüğü ‘rotor’ olarak anılan kısmıyla, ‘stator’ olarak anılan sabit sargılar arasındaki manyetik dönüşümle mekanik enerjiyi elektrik enerjisine dönüştüren . Atatürk barajı etek santralında etek santralı inşaatında jeneratör holünün görünüşü türbin ve jeneratör montajları makinadır. ‘Transformatör’ ise, orta gerilimde üretilen elektrik enerjisini uzun mesafelere iletebilmek için, iki farklı sargı düzeniyle gerilimi yükselten hareketsiz bir aksamdır. Görüldüğü üzere, türbine giren su ile çıkan su esas olarak aynı nitelikte, hatta daha duru olduğundan, çevre kirliliği meydana getirmemektedir. Bu bağlamda su kuvveti “temiz” bir enerji kaynağıdır
Su Kuvveti Tesislerinin Eleştirilen Yanları
Hidroelektrik santrallar:
(a) doğayı morfoloji, bitki örtüsü, vahşi yaşam açısından önemli değişikliğe uğrattıkları;
(b) inşaat sürecinde yöredeki yaşamı rahatsız ettikleri;
(c) baraj hazneleriyle insanların göç etmesine yolaçtıkları;
(d) çevirme, biriktirme, buharlaşma sonucu yüzey sularını eksilttikleri;
(e) yeraltı suyu seviyesini ve akışını değiştirdikleri;
(f) suyun bedelinin artmasına yolaçtıkları açılarından eleştirilmektedir.
Su Kuvveti Tesislerinin Olumlu Yanları
Buna karşı, elektrik güç ve enerjisi ihtiyacının karşılanmasında:
(a) hidrolojik çevrim sayesinde yinelenebilir niteliği;
(b) çevre kirliliği açısından oldukça temiz sayılması;
(c) diğer santrallara kıyasla genellikle ekonomik bulunması;
(d) zirve güç ihtiyacının karşılanmasında özellikle kullanışlı olması;
(e) ülkenin öz kaynağı niteliğinde olması;
(f) baraj haznelerinin akışları düzenleyerek potansiyelden etkin biçimde yararlanma sağlaması;
(g) barajların çoğu kez taşkın kontrolu, sulama, içme suyu, balık üretimi gibi diğer amaçlara da hizmet edebilmesi; Türkiye ve benzeri koşullardaki ülkelerde hidroelektrik santralları öncelikli ve vazgeçilmez kılmaktadır.
Sonuç
Yenilenebilir ve temiz enerji niteliğindeki su kuvveti potansiyelini değerlendiren, hidroelektrik santral (HES) olarak tanımlanan su kuvveti tesisleri, Türkiye’nin elektrik enerjisi ihtiyacının karşılanmasında öncelikle geliştirilmesi gereken tesislerdir. Su kuvveti tesisleri, özellikle barajlı santrallar, zirve güç ihtiyacının karşılanmasında en kullanışlı santral türüdür.
Türkiye akarsularının akışları gerek mevsimler arası, gerekse yıllar arası çok büyük değişiklikler gösterdiğinden, bu değişken akışların barajlarla düzenlenmesi zorunlu olmaktadır. Baraj haznelerinden olacak ek buharlaşma miktarları gereksiz bir kayıp olmayıp, bir tür aynî işletme gideri niteliğinde görülmelidir.
Baraj hazneleri dolaylı veya dolaysız olarak taşkınların sönümlenmesinde de etkin oldukları gibi, pek çok su kuvveti tesisinde, barajlar sulama sistemleri için gerekli suyun düzenlenmesine de büyük katkıda bulunmaktadır.
Ancak, hidroelektrik santralların inşaatı sırasında doğaya gerektiğinden fazla müdahale edilmemesine, olabildiği ölçüde yöreye rahatsızlık verilmemesine, inşaat ve işletme sırasında akarsu yatağına bırakılması gereken suyun kısılmamasına çok büyük özen gösterilmelidir. .
Yararlanılan kaynaklar: Prof.Dr. Ünal Öziş