Geçenlerde, ilgiyle takip ettiğim Yedikıta Tarih ve Kültür Dergisi’nin 56. sayısını okurken dikkatimi çeken bir röportajla karşılaştım. Dergi, Mimar Sinan’ın eserleri ve hayatı üzerine yaptığı araştırmalarıyla tanınan (o zaman Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğretim görevlisi olan) Fatih Sultan Mehmet Vakıf Üniversitesi Mimarlık Bölümü Başkanı Prof. Dr. Suphi Saatçi ile yapılan röportajı kapak konusu yapmış. Kapağa taşınan röportajın başlığı ise “Mimar Sinan Olmasaydı Ayasofya Olmazdı!”.
Eserlerine halen gıpta ile baktığımız, bir medeniyetin mimarı Koca Sinan’ı ne kadar tanıyoruz? Onun başarılarının ardında yatan sırrı hiç merak ettiniz mi? Mimar Sinan hakkında çok şey bilsek de bilmediklerimiz de azımsanacak kadar değil. Gün geçmiyor ki Koca Sinan’ın üstün yeteneğini gösteren yeni bir olayla karşılaşmayalım. Bu yüzdendir ki ülkemizin mimar ve mühendislerinin Mimar Sinan’ın hayatını bilmesi ve onu çok iyi anlamaları elzem bir durum.
Daha önceki yazımda da belirttiğim gibi Koca Sinan sadece mimar değildi. Aynı zamanda başarılı bir mühendisti.(mezkur yazımı buradan okuyabilirsiniz.) Nitekim röportajda dikkatimi çeken konulardan biri de Koca Sinan’ın mühendislik yönüne değinilmesi. Mimar Sinan’ın mimari yönünün dışında mühendislik tarafının da çok güçlü olduğunu, yer hareketlerini ve yer fiziğini çok iyi derecede bilen bir kişi olduğunu belirten Prof. Dr. Saatçi, “Aksi takdirde mimarlıkta başarılı olamazdı. Mimar Sinan sadece mimar değildi, çinicisini de vitraycısını da hattatını da yönlendiren bir yeteneğe sahipti.” diye konuştu.
Küçük Yaşta Kazanılan Bir Osmanlı Dehası
Ara ara Koca Sinan’ın etnik kimliği ile ilgili tartışmalar yaşanır. Bu tür tartışmaların yanlış olduğunu belirten Prof. Dr. Saatçi, “Mimar Sinan’ın bir Osmanlı dehasını olduğunu söylüyorum. Çünkü onu Osmanlı Devleti yetiştirmiş. Devşirmiş, okutmuş ve büyük çapta bir mimar yapmış… Bir çocuğu alıyor, etnik kimliğine bakmadan ‘Sinan’ yapıyor. Bundan daha muhteşem, daha önyargısız bir yönetim var mı? Osmanlı’nın en güçlü yanlarından birisi, insanları kazanmak ve çok iyi yetiştirmekti.” şeklinde belirtti röportajında.
“Ayasofya’nın Kubbesi Mimar Sinan İşi”
Dikkatli bakıldığında Ayasofya’nın kubbesinin Mimar Sinan’ın kubbelerine benzediğini söyleyen Prof. Dr. Saatçi önemli ve ciddi bir iddiada bulundu:
“Dikkatli bakıldığında Ayasofya’nın kubbesi Mimar Sinan’ın kubbelerine benziyor. Çünkü bu Ayasofya o bildiğimiz Ayasofya değil. İlk ahşap olarak yapılmış, sonra yanmış yeniden yapılmış. O da depremle yıkılmış. Bizim gördüğümüz en son şeklidir. Mimar Sinan olmasaydı günümüzde Ayasofya da olmazdı. Onun restorasyonu sayesinde, arkadan masif payandalar, sonrasında kalın iki tane minare, hatta belki de bu kubbe de Sinan’ın işidir diye düşünüyorum.”
Bu olaydan da anlaşılacağı üzere iyi bir insan veya mimarın yetişmesi sadece kişinin kendisine bağlı değil. Aynı zamanda kişiyi sonuna kadar destekleyen kişi ve kurumlar olmalıdır. Aksi takdirde ilerde başarılı olabilecek nice mimar ve mühendislerimizi şimdiden kaybederiz.