Ülkemizde meydana gelen depremler neticesinde 11 ilimiz ve komşumuz Suriye’nin kuzeyi büyük ölçüde etkilendi. Birçok ilimizde büyük yıkımlar meydana geldi. Evet yüzyılın afeti belki de ya da kesinlikle öyle yüzyılın afeti ticari kaygılarımız bizi öldürüyor.
Maddi Kaygılarımız Bizi Öldürüyor, Peki Bu Nasıl Oluyor?
Herşeyden önce ölenlerimize Allah’tan rahmet, kalanlara baş sağlığı dileriz. Hiçbirşey yiten giden canlarımızı ve anılarımızı geri getiremeyecek biliyorum. Durumumuz çok acı, hem mesleki olarak hem de ülkece büyük bir toplumsal afet yaşadık diyebiliriz. Bunun birçok sorumlusu var elbette ama görünen o ki en büyük sorun maddi kaygılarımız, ticari beklentilerimiz.
Herkesin dilinde inşaat var ve ülkemizde herkes uzman olma yolunda ilerliyor. Kimisi diyor müteahhit yapıdan çalmış, kimi diyor mühendis kontrol etmemiş, kimi diyor ki işçi işini doğru yapmamış… Peki bunlar neden meydana geliyor? Maddi beklenti ve ticari kaygılarımızdan. Nasıl müteahhit yapıda %2-%3 çalsa bunu kâr belliyor. Mühendis yapıyı denetlemeden diploması ile para kazansa bunu kâr biliyor. Usta götüre iş alıp vur çık yapalım zaman kazanalım diyor bunu kâr biliyor…
Sadece bu kadar mı? Konut ve dükkanların sahibi de kiracısı ile konuya dahil oluyor. Dikkat ettiniz mi bilmiyorum ama yıkılan yapıların birçoğu ana caddelerin üzerinde ve dükkan üzeri yapılar. Yapı yeni ise akla kolon, kiriş taşıyıcı eleman deformasyonu geliyor. Yapı eski, yönetmelik suçlu, niye, eskiden böyle yapılıyordu çünkü diyoruz. Yapıyı yenilesek de eskisini yıkmak istesek de hep aynı yere varıyoruz. Maddi olarak bir kayıp yaşayacağımız aklımıza geliyor.
Yeni bir yapının maliyetleri gün geçtikçe artıyor. Eski bir yapıyı yıksak, kira gelirinden, dükkanın getirisinden vs. mahrum kalıyoruz. Hep mi kaybediyoruz, evet hep daha fazlası derken elimizdeki canı canları kaybediyoruz.
Kentsel Dönüşüm
İtalyan bir mimarın İstanbul için söylediği ”1453’den beri yerleşemediler” lafı ne kadar hoşuma gitmese de, kendimizi sorguya çekmemiz gerektiğini düşündürüyor mu? Bunun sebebi belki konargöçer bir topluluk kültürümüzün olması mıdır bilinmez? Birçoğumuz hali hazırda ”aman başımızı sokacak bir yerimiz olsun” mantığı ile yaşıyoruz. Ama iş başımızı bir çatının altına sokmak ile bitmiyor.
Bizim neslimiz 90’lar az biraz gecekonduları ve gecekondu kültürlerini bilir. O yıllarda ”aha size tapu, alın oturun ama önce oy verin” yöneticileri de vardır. Sonuçta insanlar başını bir çatının altına sokmuştur. Depremin bundan haberi var mı peki? Dereye yapılan yapıların tapusundan selin haberi var mı? Olmayabilir biz biraz maddi kazanç elde ettik mi? Evet ettik… Sonuç ne kentsel dönüşmemiz lazım mı? Kentsel dönüşüm derken, bir de KENT kavramı var tabi, şehir plancılarımızın muazzam çizimleri ile oluşan kentlerimiz ya da OBA mı desek daha doğru?
Neyse tapularımız elimizde yığma yapılarımızı yıkalım, imar da izin verirse bir derme çatma apartman yapalım. Paramız ya yetmezse, olsun ucuzunu buluruz olmazsa malzemeden çalarız? Hayda en başa döndük müteahhit çaldı, kontrol mühendisi üç kuruşa gelmedi, ucuz işçilik vs, vs…
Sonuç olarak bir şeyleri hep maddi kaygılar ile eksik yapıyoruz. Bunun karşılığını da maalesef canlarımızla ödedik. Bu depremde hiç unutamayacağım, ”Hatay’da bir genç eniştem tuhafiye dükkanının görüntüsü bozuluyor diye alt katımızdaki dükkanın kolonlarını kesmiş, inşallah deprem olmaz da ölmeyiz…” yazısı olacak.