Herkes, üniversitede istediği bir bölümü bitirdikten sonra iş sahibi olup mutlu bir hayat yaşamak ister. Ancak hayat her zaman istediğimiz gibi gitmeyebilir ve bazen hüsrana uğrayabiliriz.
Yeni Şafak Gazetesi yazarlarından Mehmet Şeker’in 15 Eylül Cumartesi günkü ‘Kaldırım Mühendisi‘ başlıklı köşe yazısı okunmaya değer bir yazı. Yazar, ‘Üniversitede eğitimini aldığı bölüm ile mesleği aynı olmayan pek çok insan var bu ülkede. Tanıdıklarım arasında inşaat mühendisi market işletiyor, sosyolog eşarp satıyor, elektrik mühendisi öğretmenlik yapıyor.’ sözleriyle toplumumuzun durumunu özetlemiş.
Herkesin bu yazıyı okumasını tavsiye ediyoruz. Yazıyı alıntılayarak sizlerin okumasına sunuyoruz:
Kaldırım Mühendisi
Üniversitede eğitimini aldığı bölüm ile mesleği aynı olmayan pek çok insan var bu ülkede.
Tanıdıklarım arasında inşaat mühendisi market işletiyor, sosyolog eşarp satıyor, elektrik mühendisi öğretmenlik yapıyor.
Bir ziraat mühendisi de kaldırım işlerine yönelmiş.
Akrabalık ilişkisi olan bir belediyeden kaldırım ihalesi almış.
Önce ufak çaplı bir iş.
Örnek olacak şekilde tamamlamış.
Bravo demişler, ardından büyük çaplı bir ihaleyi kazanmış.
*
Ancak bu defa, para hırsı gözünü bürümüş.
Öncekinden pek bir şey kazanamadık, bundan iyi kazanalım düşüncesiyle, kalitesiz malzeme kullanmış.
İşten anlamayan acemi ve ucuz işçi çalıştırmış.
Sonunda iş bitmiş ama ortaya çıkan tablo berbat.
Ucuz etin yahnisine dönmüş.
Belediye o rezaleti düzeltmesi için, bütün işi yeni baştan yapması için bastırmış.
Bütün kaldırımlar sökülmüş, sıfırdan tekrar ve bu defa kaliteli olarak yapılmış.
*
Ancak bizim mühendis batmış.
Evi arabası gitmiş elinden. Yuvası dağılmış. Karısı çocukları alıp uzaklaşmış. Mahkemede noktayı koymuşlar.
Bütün bunlar olup bittikten sonra haberimiz oldu.
Hâlbuki bir zamanlar ne kadar güzel bir hayatı vardı.
Örnek aile olarak görürdü tanıyanlar.
Kimse arabanın camından kolunu onun kadar havalı çıkarmazdı.
Çocuklarının saçları uçuşurdu rüzgârdan.
Market arabalarını tıka basa doldururken, aldıklarını bagaja boşaltırken kimse onlar kadar havalı değildi.
Kimse onlar kadar güzel gülemezdi.
Artık hepsi geride kalmış.
Üstüne bir de bizim mühendis kaza geçirmesin mi?
Kazadan sonra sakat kalmasın mı?
Gönül ister ki kaza maza olmasın ama hayat gönüllere göre gitmiyor.
Şimdi evsiz barksız, işsiz güçsüz ve sakat.
Temelinde yatan, sadece para hırsı.
*
Daha fazla kazanmak için başladığı yerle, geldiği yer arasında dağlar kadar fark var.
O genç, yakışıklı, hali vakti yerinde, kendine olan güveni her zaman yukarılarda olan adam gitmiş, berduşun biri gelmiş.
İnsan her ne iş yapıyorsa, hakkını vermeli.
İster kaldırım, ister bina, ister başka bir şey.
Bir kaldırım taşının uydur kaydır usullerle yapılması, hiç tanımadığı insanların hayatını etkileyebilir.
Şık giyinmiş, iş görüşmesine giden bir gencin, tam gideceği yere yaklaşırken, tingildeyen bir kaldırım taşı yüzünden, bir gün önceki yağmurdan kalan çamurun üzerine sıçraması, ayakkabısını ve paçasını çamur içinde bırakmasını düşünün…
Üzerini değiştirecek veya temizleyecek zamanı yok. İki dakika sonra görüşmede olması lâzım. Ve içeri girdiğinde, üstüne başına bakanlar, çamur içinde birini görüyor ve hakkında iyi düşünmediklerinden işe almaktan vazgeçiyorlar.
Olmaz mı? Pekâlâ mümkün. Sebep ne?
Kaldırım işinde ihaleyi alanın, daha çok kazanmak için kaliteye dikkat etmemesi.
Bir yerde bir kelebeğin kanatlarını çırpması, dünyanın başka bir yerinde fırtınaya sebep olabilir.
*
Bir başkası, peynir üretiyor.
Çok geniş bir pazar ağına sahip. Artık, iyice tanınmış bir marka olmuş.
Alt tarafı peynir, ne olacak deyip geçemeyiz.
Ürettiği peynirde dürüst davranmazsa, bir şeyi noksan veya fazla koyarsa, bir neslin sağlığını etkileyecek.
Genetiğini bozması bile mümkün.
Üç kuruş fazlası değer mi?