Her ne kadar başlıkta “Ege Denizi Depremi Ve Teknik Olarak İrdelenmesi” olarak da geçse, olayın insani ve sorumluluk tarafına da değineceğim.
30.10.2020 Cuma günü, saat 14.51′ de, Ege Denizi’nde, yerin yaklaşık 16,5 km derinliğinde, 6,9 büyüklüğünde bir deprem meydana geldi. Basında sürekli İzmir depremi olarak adlandırılan bu depremin, Ege Denizi Depremi olarak adlandırılması daha doğru olur. Neden özellikle Ege Denizi Depremi diyorum: Çünkü yıkıcı etkisi her ne kadar İzmir’de olsa da bu deprem Ege Denizi merkezlidir. Maalesef merkezi Ege Denizi’nde olan bu deprem İzmir’de bu denli yıkıma sebep olmuştur.
Deprem Tehlike Haritaları’nın İrdelenmesi
Deprem tehlike haritalarımıza baktığımızda, bu bölgenin kırmızı bölgede olduğunu görürsünüz. Zaten kırmızı bölgeler adeta fayları takip etmekte. Eğer depremi iyi etüd etmezseniz, İzmir’in yüksek deprem tehlikesi olan bölgede olduğunu görüp bu yıkımı normal bile karşılayabilirsiniz. İzmir kırmızı bölgede olup deprem tehlikesinin yüksek olduğu yerde deyip, bu tür hareket ve yıkım normal diyebilirsiniz. Peki gerçekte durum bu mu?
Deprem Tehlike Haritaları, Deprem Risk Haritaları değildir. Tehlike ile risk ayrı kavramlardır. Tehlikeler riski doğurur. Mühendisler hesaplarında deprem tehlikesini dikkate alarak bir şeyler yaparlar. Anlayacağınız üzere deprem hesabında deprem tehlike haritalarını kullanırlar(dikkat edin çoğul kullanıyorum, Deprem Tehlike Haritaları). Mühendisler depreme göre dizaynda ivme kullanırlar. Bu ivme, yer ivmesi nedeniyle, yapıda ortaya çıkan ivmedir. Bu ivmeye göre Newton prensiplerine göre F=KÜTLE X İVME’ den kuvvet hesaplanıp yapı dizayn edilir. Yani tasarım ivmeye göre yapılır ki yapıdaki atalet kuvvetini oluşturan budur. Dolayısıyla depremin büyüklüğü 5’miş, 6,6’mış, 7’miş gibi değerler yerine ivmelere bakmak gerekir.
Deprem Tehlike Haritaları Ve İzmir
Deprem Tehlike Haritaları’nda İzmir kırmızı bölgede yer almakta. Yani deprem tehlikesinin büyük olduğu bölge. Yine aynı harita skalasına bakarsanız kırmızı bölgedeki yer ivmesinin 0.40g ile 0.50g arasında olabileceğini görürsünüz. Yani yerçekimi ivmesinin yaklaşık yarısı kadar bir ivmenin burada oluşabileceği ve İzmir’deki yapıların da bu ivmeye göre projelendirilmesi gerektiği söylenebilir(Bu ivme yer ivmesi, yapıdaki ivme ise yaklaşık yerçekimi ivmesine eşit veya daha büyük olur). Gözünüze büyük bir değer gibi gelebilir ki gerçekten büyük bir değerdir. Bu büyüklükteki bir ivmenin de yapıda hasar oluşturacağını söyleyebilirsiniz/söyleyebilirler.
Buraya kadar yazdıklarım teknik bilgi, kitabi bilgi. Bakalım realitedeki durum ne? Gerçek durum çok ürkütücü, utanç verici. İzmir bölgesindeki ivme ölçerler yer ivmesini 0.10g civarında ölçmüş durumda. Yani her ne kadar bizim deprem tehlike haritaları o bölgede 0.50g civarındaki bir yer ivmesine göre tasarım yapılmasını öngörmekte ise, halihazırda İzmir’de oluşan yer ivmesi hesap ivmesinin beşte biri kadar, epey küçük. Yani Deprem Tehlike Haritalarında sarı bölgelere gelen bir ivme kadar küçük. İzmir’de bu kadar yıkıma sebep olan depremin yer ivmesi hesaplarda alınanın %20 si büyüklüğünde.
Varsayalım ki Konya’ya yakın bir bölgede bu deprem olmuş(tasarım depremi) ve Konya’da bu denli yıkım olmuş. Benzetmeyi iyi irdeleyin. İşte bu komik ivme bile İzmir’de muazzam bir yıkıma sebep olmuş. Olayın vahametini düşünebiliyor musunuz?. Hesapladığımız ivmenin %20 si büyüklüğündeki bir ivmede bile binaları ayakta tutamıyoruz. Bunun yönetmelikle, 1998 yönetmeliği ile, 1975 yönetmeliği ile, 2018 yönetmeliği ile ilgisi yok. Bu ivmedeki bir depremde İzmir’de doğru düzgün hasar olmaması gerekirdi. Bu tür analizlerinizde de deprem tehlike haritalarının yanında mutlaka ortaya çıkan yer ivmesini de dikkate alıp yorumlayın.
Bu Küçük İvme Değeri Nasıl Böyle Bir Yıkıma Sebep Oldu?
Siz sürekli imar affı çıkarırsanız, ruhsatlı binalarla ruhsatsız binaları aynı kategoriye sokarsanız, yerel yönetimlerde işler siyasi olarak yürürse, ehilleri ikinci plana atıp dalkavukları yetkili makamlara getirirseniz, eğitimi altüst ederseniz, her seçim öncesi vatandaşın evine ruhsata bakmadan elektrik ve su bağlarsanız durum bu olur. Bir ülke düşünün: Ruhsatlı bina sayısı 6-7 milyon, ruhsatsız bina sayısı 12-13 milyon. Olur mu?
Televizyonlara jeoloji mühendislerini, inşaat mühendislerini çıkarmaya gerek yok. Saatlerce zemini konuşmaya gerek yok. Sorumlu zemin falan değil. Sorumlu deprem falan değil.
Mühendislik görmüş bir bina yıkılamaz mı? Mümkün, yıkılabilir. Ama yıkıntıyı kürekle temizlemek zorunda kalmazsınız. Mühendislik görmüş bir bina büyük hasar dahi görse iş makinalarıyla kaldırılabilir, kürek kullanılmaz.
Bu yazıyı fazla uzatmayacağım, sorumlular belli, ben sorumluları biliyorum, siz de biliyorsunuz. Yazıyı uzatırsam terbiyesizleşmekten çekiniyorum, terbiyesizleşmemek için yazımı burada bitirmek zorunda olduğumu hissediyorum…
Ahmet ÇELİKKOLLU
İnşaat Mühendisi
ESKİŞEHİR
05454019515