Bendeniz, 20 yıllık inşaat mühendisiyim. Hem meslek hayatımda, hem de öncesinde üniversite hayatımda, yaşadığım tecrübelerimi sizlerle paylaşmaya çalışacağım. Yazımda depremle ve yapılarla, sosyal bazı genel konularla beraber, profesyonel bir makale yazarı değilim, yazımda olabilecek hatalarım şimdiden affola, yazı sonunda bulunan irtibat bilgilerine, öncelikle hatalarımı bildirip, değerli görüşlerinizi paylaşabilirseniz çok memnun olurum.
Sene 1999. Mezuniyetimden bir yıl öncesiydi, 17 Ağustos Kocaeli Körfez Depremi oldu, büyük acılar yaşandı. Ankara’da da hissedildi. Yaptığı binaların nerdeyse tamamı yıkılan meşhur müteahhit Veli Göçer apar topar içeri atılmıştı, bu konu hakkında Gazi Üniversitesi’nde görevli merhum hocamız geoteknikçi Ünsal Soygür, şu tespiti yapmıştı:
“Arçelik şirketinin yaptığı bir çamaşır makinasında oluşan elektrik kaçağından dolayı bir ev hanımını elektrik çarpsa ve hanım ölse, başta Koç mu sorumludur, yoksa o işlerden sorumlu teknik personeller mi sorumludur?”
Asıl olan teknik personellerin sorumluluğudur, inşaat işleri de böyle olmalıdır.
Evet belki Koç en fazla, tazminat cezasına çarptırılır. Bendeniz bu anlayışa katılmakla beraber, ülkemiz gerçekleri de göz önüne alınarak müteahhitlerin de sorumlu olmaları gerektiğine inanıyorum, ki zaten de öyle. Ama gelişmiş ülkelerde, mühendislerle beraber, o işlerde çalışan formenler, ustalar ve kalfalar da sorumlu tutuluyorlarmış öğrendiğim kadarıyla.
Bir vakit bir facebook sayfasında, formen veya usta olan biri şu binayı ben yaptım dedi, iyi dedim. O bina depremde yıkılırsa o zaman senin de cezai sorumluluğun olmalı dedim. Nasıl yani? dedi, (binayı ben yaptım diye hava atıyorsun). Bak dedim gelişmiş ülkelerde böyle durumlarda, formenler, kalfalar , ustalar vs. hapse giriyorlarmış, sorumlu oluyorlarmış, bendeniz böyle yazınca cevap veremedi doğru düzgün. Yok yani öyle uç kuruşa beş köfte denir.
Bir vakit, bir inşaatı kontrole gitmiştim. Betonarme perde duvarlarda tevzi donatıları, 2007 yönetmeliğine göre, projede her iki başlıkta, gönyeli ve kancalı olarak veriliyordu. Ama gelin görün ki, başlık etriyeleri yerleştirildikten sonra, bir başlığa gönye, kanca tıkılıyor, diğer başlığa gönye takılıyor ama kanca takılamıyor. Ne kadar deneseler de olmuyor… Ee siz ne yapıyorsunuz dedim, diğer tarafı kancasız yapıyoruz dediler. Açıkça depremde kancasız taraf ayrılır, açılır, yada dışarda perde komple hazırlanıp, vinç ile taşınarak yerine yerleştirilebilir, tabii müteahhitler de vinç getirmeye yanaşmıyorlar.
En sonunda, yönetmelikte bulunan diğer öneri olan her iki tarafa U başlık donatısı takılması önerisinden yola çıkarak, bir tarafı gönyeli kancalı, diğer tarafı düz bırakılıp başlığa U donatı takılması şeklinde bir karar aldım. İşçilik bir hayli kolaylaştı. Bu uygulamayı şaşırtmalı olarak uygulamak daha iyi elbette.
Konuyu İTÜ’den Prof. Dr. Alper İlki hocamıza da sordum, “olur, uygulanabilir” dedi. Sonradan başka bir müteahhitle bu konuyu konuşurken, şöyle bir uygulama yaptığını öğrendim: Tevzilerin kanca kısımlarını düz bıraktırıyormuş ve bu düz kısmı 135° bükebilen bir alet yaptırmış ve işçilere dağıtmış, bu sayede işi çözmüş. Yeni yönetmelikteki perde tevzisi ve başlık etriyeleri uygulamalarının bazılarının nasıl yapılacağını açıkçası merak ediyorum.
Önerilerden bir tanesi ACI (American Concrete Institue)’den alınmış, perde tevzilerini boy donatılarının dışlarından değil de, içlerinden geçirip ( istinat duvarlarındaki gibi ) başlık bölgelerine yeterli miktarda gömmek şeklinde. En uygulanabilir olanı, bu öneri zaten. Bu arada önerilerden bir tanesi olan, tevzilerin, özellikle çok uzun perdelerde, bindirmeler oluşturarak perde gövdesine doğru gönyelenmeleri önerisi de, bendenizin yıllar önce noterden onaylattığım ve üniversitelerle de paylaştığım bir öneriye çok benziyor, tek farkı yönetmeliğin önerisinde gönyeler karşılıklı gelmiyor, şaşırtmalı olarak, yani çaprazlama verilmişler.
Geoteknikçi merhum Ünsal Soygür:“Yapılarda, zeminlere eşit gerilmeler değil, eşit oturmalar veren temel tasarlanmalıdır.”
Evet aynı gerilmeler altında, aynı yapının temelleri farklı tabakalara oturdukları için farklı oturmalara sebep olabilirler ve bu da üst yapıyı değişik etkilerle zorlayabilir, özellikle depremlerde. Merhum hocamız, taşıma gücü kavramının sadece zemin emniyet gerilmesi olmadığını, zemin emniyet gerilmesinde, oluşan oturma/deplasman kavramı olduğunu özellikle belirtirdi. Günümüz yapı analiz programlarında ise bilindiği üzere taşıma gücü kavramı, emniyet gerilmesi olarak alınıp, oturmalara (özellikle göreceli oturmalara) hiç bakılmamaktadır. Bu programları sadece üst yapı proje mühendisleri yapmaktadırlar, geoteknikçi proje mühendisleri yer almamaktadırlar maalesef taktir edersiniz ki.
Bir diğer konu da, özellikle düşey yüklerin taşınmasında, özellikle çok geniş açıklıklarda uygulanan kaset döşeme / kiriş sistemi uygulaması. Bu uygulamada, evet düşey yüklerin taşıtılmalarında bir hayli kolaylık oluyor, ama deprem esnasında yani dinamik yatay yüklemelerde, bendenize göre tehlikeli durumlar ortaya çıkabilir.
Kasetlerde, tali kirişlerin saplandığı ana kirişler, özellikle mesnet bölgelerinde, bir hayli rijitleşmekteler ve redörlerin dağıtımlarında kolonları beklenenden daha fazla zorlayabilirler. Kaset döşeme sisteminin tamamı adeta çok rijit bir kiriş gibi çalışır ve güçlü kolon / kolona göre zayıf kirişler şartı ortadan kalkabilir. Takdir edersiniz programlar, yatay dinamik etkilerde kaset döşemelere ait tali kirişlerin yatay çalışma etkilerini göz önüne almıyorlar, SAP2000 ve ETABS çeşidindeki programlar hariç tabi. Bu konuda yayınlanan makalem için bağlantı aşağıdadır.
Kaset döşeme / kiriş sistemlerinde, tali kirişler tarafından rijitleştirilen ana kirişlerin mesnetlerinde plastik mafsallaşmaların olmalarının zor olmasından dolayı, deprem yüklerinde enerji sönümlemesinin / tüketilmesinin beklendiği oranda gerçekleşmeyebilme olasılığı çok yüksektir. Bazı meslektaşlarımız perde oranlarını artırarak bu konuya çözüm bulunabileceğini iddia etmektedirler.
Bu konuda söyleyebileceğim tek şey şudur: Öncelikle bu tip mevcut yapıları bir değerlendirelim, bakalım depremde hasar almamaları veya yıkılmamaları için ne kadar perde gerekiyor, o perdeleri koyabilecek ortamlar bulunabilinecek mi? Yeni yapılarda ise, mimarlarla anlaşılabilinecek mi, her yere perde talebi olunca. Bilemiyorum. Özellikle bu çeşitten mevcut yapıların değerlendirilmeleri lazımdır diye düşünüyorum naçizane.
Betonarme çekirdeğe, çelik profiller gömülerek yapılan yapı elemanları konusu ülkemizde pek yaygınlaşmadı.
Yani kompozit yapılar. ABD’de bir prestij yapısı yapılacakmış, önce çelik yapılmasına karar verilmiş, çimento üreticileri itiraz etmişler, sonra betonarme yapılmasına karar verilmiş, çelik profil üreticileri itiraz etmişler, en sonunda kompozit yapılmasına karar verilmiş. Kompozit elemanlar özellikle yumuşak / zayıf kat veya pek çok diğer konularda önemli bazı detaysal çözümler getirebileceğine inanıyorum naçizane.
Diğer bir konuya geçiyorum; özellikle depremlerde kolonların ve kirişlerin mesnetlerinde kesme gerilmelerine bağlı ağır hasarlar olabilmektedir. Bu çeşit hasarları önleyebilmek için bilindiği üzere etriyeler ve çirozlar önem kazanmaktadırlar.
ODTÜ’den Prof.Dr. Uğur Ersoy hocanın betonarme kitabında şöyle bir konu bulunmaktadır: Mesnet bölgelerinde, oluşan kesme gerilmeleri mohr çemberine yerleştirip 45 derece döndürüldüğünde oluşan asal çekme gerilmeleri bu hasarlara asıl sebep olan husustur. Çekme dayanımı çok düşük olan beton bu asal çekme gerilmelerinden dolayı hasar almaktadır. Etriyeler ve çirozlar da bunu engellemektedirler. Evet silindir / küp beton basınç kırılma deneylerinde de kırılma hasarı konik olarak olmaktadır, bu hasar da asıl olarak çekme gerilmelerine bağlıdır diye düşünüyorum naçizane, siz ne düşünürsünüz bu konuda, değerli görüşlerinizi yorum alanında belirtebilirsiniz.
Şimdi yazacaklarımda da sosyal bazı konular ağırlıklı olabilir.
Bir gün şantiye denetimcisi / kontrolü bir meslektaşım, denetlediği bir şantiye hakkında ilgili müteahhitin başvurusu üzerine bendenize danışmaya geldi. Müteahhit ihale dosyasında yer alan istinat duvarları yerine, ileri sürdüğü bazı konular kapsamında betonarme / fore kazıklı iksalar yapılmasını talep etmekteydi ve elbette bu da bir hayli iş artışına gidilmesini gerektirmekteydi. Müteahhit yeniden bir geoteknik rapor çalışması yaptırmış ve bir üniversiteden gelişmiş ülkelerde geologist, bizde jeoloji mühendisi bir profesör hocadan da rapor almıştı.
İhale dosyasını, yeni geoteknik raporu, hocanın raporunu ve şantiye sahasını inceledik ve gerekli statik ve dinamik ( depremli ) durumlara göre hazırlanmış olan ihale dosyasındaki istinat duvarları uygulamalarının yeterli olduklarını gördük. Geologist hoca, betonarmeden ne anlarsa, raporunda 3 tane sistem önermiş ve bunlardan betonarme / fore kazıklı iksa yönteminin en iyisi olduğunu belirtmiş. Kazıklı iksa gerekip gerekmediğiyle ilgili herhangi bir hesap değerlendirmesi bile yapmamıştı, bunun hesaplanabilmesi için betonarme bilgisi elbette şarttı, taktir edersiniz ki geologist hoca betonarmenin b’sini bilmemekteydi.
Her depremden sonra inşaat mühendisi olmayan, özellikle hocaların, yapıların betonarmeleri hakkında da konuştuklarını görmekteyiz, inşaat mühendisleri odasının sayın yetkilileri de , durun dememekte bu kişilere, maalesef. Meslek de ayaklar altında kalmakta. Merhum hocamız Ünsal Soygür, şöyle demişti:
Madem geoteknik değil, jeoteknik, o zaman, geometriye de jeometri diyelim. Mesleklerde bilim ve teknoloji dilleri de çok önemlidir.
Her İkili Yönde Çiroz Kullanımı
Kolonlarda tam sarılmış tek etriyelerle beraber her iki yönde çirozların kullanılmasının deprem açısından önemli etkisinin gösterildiği bir resmi paylaşıyorum. Çiroz uygulamaları , özellikle kiriş mesnetlerinde de önem kazanmaktadır.
Özellikle şantiyelerde gördüğüm kadarıyla elektrik tesisat boruları, kiriş mesnetlerine yığılmaktadır.
O kadar ki kiriş mesnet hacminin neredeyse yarısı kadarı borularla dolmaktadır, bu durum da özellikle depremlerde büyük sorunlara sebep olabilir. İnşaat mühendisi projeci ne kadar iyi proje yaparsa yapsın, şantiye uygulamalarında bu durumlar göz önüne alınmazsa, sonuçlar vahim olabilir. Diğer bir tesisat konusu da kirişlerden enine geçen mekanik tesisat borularıdır, projeci şefimden öğrendiğim üzere bu çeşit durumlarda kiriş yüksekliğini boru çapı kadar artırmak uygulamasıydı.
Ezcümle aslında projeci inşaat mühendisi ben projeyi çok iyi yaptım dememeli, ilgili makine ( mekanik ) ve elektrik mühendisleriyle disiplinler arası bir çalışma yapılarak, bu konulara da dikkat edilmeli, paftalara gerekli uyarılar eklenmeli, şantiye mühendisleri de elbette son uygulamacı oldukları için bu konularda bilinçli olmalılardır. Depremler nihayetinde projelere ait paftaları sallamamakta, sahada yapılan yapıları sallamaktadırlar. Naçizane tecrübelerim ve fikirlerim bunlardır.
Bir diğer konu şudur, Prof. Dr. Uğur Ersoy hocamızın betonarme kitabında da bulunan,
Babil Kralı Hammurabi İnşaat Kanunları
Madde 229: Bir inşaatçı her hangi bir kişi için bir bina inşa eder ve bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür.
Madde 230: Eğer bina, ev sahibinin oğlunu öldürürse, inşaatı yapanın da oğlu öldürülür.
Madde 231: Yıkılan bina, sahibinin kölesini öldürürse, inşaatçı, evin sahibine köle için ödeme yapar.
Madde 232: Binanın bir kısmı harap olursa, harap olan kısmın tümünü inşaatçı tazmin eder ve yıkılan binayı düzgün bir şekilde tekrar inşa eder.
Madde 233: Bir kişi, başkası için bina yapıyorsa, bina henüz tamamlanmamış olsa bile, duvarı yıkılmışsa, inşaatı yapan kişi, kendi imkânlarıyla duvarı daha sağlam hale getirir.
Bu şekilde kanunlar çıkarılsın demiyorum ama o zaman bile inşaat konusuna ne kadar ciddi yaklaşıldığı görülmekte.
Son Olarak
Yukarda bahsettiğim merhum geoteknikçi hocamız bir dersinde şunu anlatmıştı:
Irgat köyünde değneğini bırakır, ( bir umutla ) şehre gelir, evet önce amele olarak iş bulur inşaat işlerinde. Bakar ki, kendisine usta denilen bir adam belinde bir metre takılı, ortalıkta dolaşıp emirler vermektedir sağa sola, en fazla parayı da o kazanmaktadır, gelecek yıl gider pazara o da bir metre alır takar beline, artık o da olmuştur usta. Ülkemizde Almanya’daki gibi meslek okulları yaygınlaştırılmazsa bu sorunlardan kurtulmamız zor görünüyor gibi, ne dersiniz?
Bendenizin toparlayabildiğim kadarıyla, yazabildiklerim bunlar. En başta hatalarımı bildirmek üzere, tüm görüşlerinizi paylaşmanızı rica ederim. Farklı görüşler kaynaşmadan gelişmeler olamaz düşüncesindeyim.
Fatih Taner Vural
İnşaat Mühendisi
Gazi Üniversitesi
0 534 310 97 73
[email protected]