Hız kavramı her zaman işimize yarar mı? Hayatı hızlı yaşamak anı yakaladığımız anlamına mı gelir? Bir meziyet olarak gördüğümüz hızın hayatımıza etkileri nelerdir?
Bu ve benzeri sorulara yanıt bulacağınız yazımıza geçelim isterseniz.
Hızlı Yaşam ve Algı
Günümüz insanının en büyük sorunlarından birisi hızlı yaşamak ve hızlı yaşarken algılama yetisini kaybetmesidir. İçinde bulunduğumuz yüzyıl, insanın sürekli olarak koşturmasını ve bir şeylerin üstesinden gelmesini istiyor. Hatta buna mecbur bırakıyor. Hızla geçen bu kısır döngü içinde yaşamlar, ilişkiler, insani tüm değerler ve kazanımlar zaafa uğruyor.
İçinde bulunduğumuz asır şimdiki zamanı yaşamamıza izin vermemekte, her şeyi gelecek için yapmamızı istemektedir. Sürekli olarak bir yarışın içindeymiş gibi yaşayan insanlar bu hızın getirisi olarak, psikosomatik hastalıklar, kardiyolojik sorunlar, psikolojik rahatsızlıklar ve sindirim problemleriyle karşı karşıya kalmaktadırlar.
Hızlı Yaşama Kaygısı ve Sağlık
Sürekli yetişme duygu ve düşüncesi taşıyan kişide, bu durumun vermiş olduğu baskı ve stresle kalp krizi olasılığı artmaktadır. Bunun yanı sıra zamanla dikkat ve odaklanma yetisini kaybettiği için güvenliği risk altına girmektedir. Araç kullanan yahut yaya olan kişinin yetişme, geç kalmama güdüsüyle çevresinden dikkatini kopartarak cep telefonuna odaklanması sonucu kaza geçirmesi olasılığının artması, güncel bir örnek olarak gösterilebilir.
Sürekli bir şeylere yetişme baskısıyla yaşayan kişi etrafında olup biteni fark edememektedir. Yoğun stres altına giren kişi de zamanla bir takım sağlık sorunları görülmeye başlamakta ve bu sorunlar gitgide artarak sonuç olarak kronikleşmektedir. Bir yandan hızlı yaşamın getirisi olan ruhsal ve fiziksel sağlık sorunlar ortaya çıkarken öte yandan dikkat ve odaklanmada ki zafiyetler sebebiyle kişinin güvenliği risk altına girmektedir.
Çalışma Alanı ve Hız
Sosyal yaşamda bu tempoyla yaşayan bireyde bu hız meleke halini alarak iş yaşamında da aynı tempoyu sürdürmesine sebep olmaktadır. Hızlı çalışan kişi kendine düşünme zamanı ayıramadığından ötürü kendisi için güvenli olan davranışı belirleyememekte ve bu hız onu güvensiz davranışa sevk etmektedir.
Güvenli davranışın belirleyici bileşenleri olan “dur-düşün-karar ver-uygula” prensibi hızlı çalışma ile akamete uğramakta ve sonuç olarak da kişinin kaza geçirme olasılığı artmaktadır. Çocuklarda öğrenmeyi bozan bir davranış sorunu, düşünmeden davranma, tıp alanında ki deyişiyle hiperaktivite olarak tanımlanmaktadır. Çoğunlukla dikkat eksikliği belirtileri ile birlikte görülmektedir. Buradan da anlaşılmaktadır ki hız ile dikkat, mevcudiyetlerini bir arada muhafaza edebilen kavramlar olmaktan uzaktırlar.
Kitaplarda Hızlı Yaşama Bakış
Milan Kundera, Yavaşlık adlı eserinde bu iki kavramı zıtlarıyla birlikte şöyle ifade etmektedir:
“Yavaşlığın düzeyi anının (hatıranın) yoğunluğuyla, hızın düzeyi ise unutmanın yoğunluğuyla doğru orantılıdır. Yavaşlık ile anımsama, hız ile unutma arasında gizli bir ilişki vardır. Bir şey anımsamak isteyen kişi yürüyüşünü yavaşlatır. Buna karşılık, az önce yaşadığı kötü bir olayı unutmaya çalışan kişi elinde olmadan yürüyüşünü hızlandırır.”
Günümüz çağının yaşanan en büyük sağlık problemlerine ekserisi hızlı yaşam, kazalarına ise bu hıza bağlı dikkat ve algı sorunları sebep olmaktadır. Bu konuyla ilintili olarak
İbn-i Haldun, Mukaddime adlı eserinde anne babalara şöyle seslenmektedir:
“Anne babaların çocuklarına bırakacağı en iyi miras ve çeyiz, çocuklarını yavaşlatmak olacaktır.”
İbn-i Haldun’u bu telkine iten şartlar 14. Yüzyılın yaşam şartları olduğu düşünüldüğünde, içinde bulunduğumuz 21. Yüzyılın şartları, bizim daha etkili ve yüksek sesle dillendirilmiş bir telkine ihtiyacımız olduğunu gözler önüne sermektedir.
Öte yandan İbn-i Haldun’un miras diye tanımladığı bu telkininde çocukları esas alması Güvenlik Kültürü kavramının oluşturulmasında önemli bir rehber ve işaret niteliği taşıdığını düşünmekteyim.
Hızlı yaşayıp bir şeyleri kaçırmak mı, yoksa anı yakalayıp yaşamanın tadını çıkarmak mı?
Görüş ve önerilerinizi aşağıda yorum kısmında belirtmeyi unutmayınız.