Projeler / tasarımlar, klasik yöntemlerle ve / veya bilgisayar programlarıyla çözümlenebilirler. Bilgisayarların çok yaygınlaşmadığı zamanlarda yapılan devasa projeler / tasarımlar, klasik yöntemlerle de, doğru çözümlemelerin yapılabileceğine en güzel örneklerdir. Bilgisayar programlarıyla yapılan çözümlemeler, veri girişi safhası, analiz/çözümleme safhası ve sonuçların alınması safhası çok hızlı olduğu için, hem farklı alternatiflerin değerlendirilmesi, hem de işlerin kısa sürede tamamlanabilmeleri noktalarında önemli avantajlar sağlamaktadırlar. Yalnız, naçizane zannımca, mühendislik bu programları kullanabilmek değildir; günümüzde mühendisler, teknikerler, meslek lisesi ve hatta düz lise ve hatta ortaokul/ilkokul mezunları dahi bu programları kullanabilmektedirler, ki proje yapa yapa öğrenebilmektedirler; mühendislik, programlara veri girişinde ve analiz/çözümleme sonuçlarında, DOĞRU YORUMLARI / DEĞERLENDİRMELERİ YAPABİLMEKTİR. Naçizane, meslek hayatım boyunca, pek çok projede / tasarımda ve özellikle büyük çaplı projelerde / tasarımlarda rastladığım, yanlış yorumlamalardan veya hiç yorum dahi yapılmamasından dolayı oluşan ciddi hatalar, beni bu noktalarda daha dikkatli davranmaya yönlendirmiştir. Bir mühendis, ilgili programları kullanmayı kısa sürelerde öğrenebilir, ancak veri girişlerinde ve analiz / çözümleme sonuçlarında doğru yorumlamaları / değerlendirmeleri yapamazsa, kendini bu değerlendirmeleri yapabilecek yönde yetiştiremezse, yaptığı projeye esas olarak yapılan imalat, en kısa zamanda oluşabilecek bir depremde, sel baskınında , yoğun kar yağışında veya fırtınada vesaire, ağır hasar almaya / yıkılmaya mahkumdur; özellikle geoteknik işlerde, deprem etkisine / dinamik etkiye vesaire dahi çok fazla gerek kalmadan, durağan / statik yükler altında da ağır hasar / yıkılma oluşabilmektedir, bizzat şahit olduğum işler vardır. Bir seminerde anlatılmıştı, Adana bölgesinde doğal olarak kar yükü alınmıyormuş, ancak sağanak yağmur ve dolu yağışları çatılarda öyle etki yapabiliyormuş ki, neredeyse kar yüküne eşdeğer olabiliyormuş; 40-50 yılda gelebilecek kar yüklerine karşı hesaplanmayan ve çöken çok geniş açıklıklı çatı taşıyıcı sistemleri vardır. Dr. Ünsal Soygür / Geoteknik / Gazi Üniversitesi – şöyle demişti, “en iyi kontrol mühendisi depremdir, gelir, 10 saniyede tüm yapıyı kontrol eder, nerede ne eksiklik var gösterir ve gider”, diğer bir hocamızın – Prof. Dr. Namık Kemal Öztorun’un / Yapı Mekaniği ve Deprem Mühendisliği / ODTÜ / Gazi Üniversitesi / İstanbul Üniversitesi – da şu sözü oldukca manidardır, “bir kişinin kullandığı bir makina ( alet, bilgisayar vs ) en fazla o kişi kadar akıllıdır (yeteneklidir, başarılıdır)”.
Bir zincirin taşıma kapasitesi / dayanımı, en fazla, en zayıf halkasının / halkalarının taşıma kapasitesi / dayanımı kadardır / Dr. Ünsal Soygür / Geoteknik / Gazi Üniversitesi. Pek çok yapısal eleman içeren bir yapıda, ağır hasar alabilecek veya yıkılabilecek birkaç tane yapısal eleman sebebiyle, yapı ağır hasar alabilir veya yıkılabilir. Bu sebepten, özellikle projelendirme / tasarım aşamalarında, yapıların tüm yapısal elemanlarının tek tek değerlendirilmesi / yorumlanması ve elbette yapısal sistemin tamamının, karşılıklı etkileşimlerinin değerlendirilmesi / yorumlanması şarttır.
Yapısal çözümleme yazılımlarında ( Yapısal analiz programlarında ) üst düzeyde tasarlanan görsellikler, mühendisleri çok yanıltabilmektedirler. Mimari görselliğe yakın verilebilen yapısal taşıyıcı sistem görselliği, acaba, gerçek yapısal taşıyıcı sistemin geometrisini ve bu geometriye esas olan davranış şeklini, durumunu tam olarak yansıtmakta mıdır? Bu görsellik içerisinde, düşey yükler, dikey yükler, yatay yükler, deplasmanlar / yer değiştirmeler ve diğer etkiler sisteme doğru yerlerden / bölgelerden verilebilmekte midir? Çözümlemeler sonucu çıkan kesit tesirleri, yer değiştirmeler / deplasmanlar gerçeği tam olarak yansıtabilmekte midir? Çıkan sonuçlara uygun olarak yapılan detaylandırmalar, ne kadar doğru olmaktadırlar, yönetmeliklere / standartlara / şartnamelere ne kadar uygun olmaktadırlar, yönetmeliklerde / standartlarda / şartnamelerde verilen detaylandırmalar, sahalarda / şantiyelerde ne kadar yapılabilinmektedirler / uygulanabilinmektedirler; sonuçta, deprem, yönetmeliklerin / standartların / şartnamelerin olduğu kitapları, bilgisayar yazılımlarını, proje paftalarını, rapor kağıtlarını vesaire sallamamaktadır, sahada imal edilen yapıyı sallamaktadır, özellikle tasarımlara / projelere bağlı olan değişik sebeplerden dolayı doğru imal edilememiş yapılar, elbette depremlerde olması gereken davranışları gösteremezler.
İnş. Yük. Müh. Nejat Bayülke’nin / Deprem Mühendisliği Araştırmacısı / bir kitabında, “”depremlerde, nerede temelleri sapa sağlam binalar gördüm, üst yapılar ağır hasarlıydı veya yıkılmıştı, nerede temelleri hasarlı / ağır hasarlı binalar gördüm, üst yapılar sapa sağlamdı””, yazmaktadır. Bu görüşe istinaden, yeni yapılan binalarda, zemin / kaya, temel ve üst yapı etkileşimleri doğru yorumlanarak / değerlendirilerek, temellerde onarılıp güçlendirilebilinecek kontrollü / denetimli hasarlara müsaade edilecek şekilde projelendirmeler / tasarımlar yapılabilinirse, deprem enerjisi zeminlerde / kayalarda ve temellerde sönümlendirilerek, deprem yüklerinin üst yapılara geçmesi çok azaltılabilinir ve üst yapıların tasarımlarında bir hayli risk ve iktisat azalması sağlanabilinir. Elbette temellerde ve kolonlarda deprem sönümleyicileri (izalatörleri) kullanılabilinir, fakat bunların maliyetleri yüksektir. Özellikle, takviye edilen yapılarda ise, yapılan rijid temeller, deprem yüklerini tam olarak üst yapıya iletmektedirler ve takviyeye masrafları çok artmaktadır, ön görülmeyen deprem etkileri de çıkabilmektedir. İnşaat Mühendisliğinde, yapısal tasarımın ana esası, zemin / kaya, temel ve üst yapı üçlüsünün karşılıklı etkileşim içerisinde çözümlenmesi ve bu çözümlenmelerin doğru değerlendirilmesidir / yorumlanmasıdır. Yapılarda, estetik (mimari), ekonomi (maliyet), emniyet (güvenlik) ve işin bitirilme süresi (zaman) dörtlüsünün optimizasyonu esastır ve bunlardan emniyet ön plandadır. Deprem Yönetmeliği’nde (DBYBHY’2007), yapıların bir kısmının kontrollü / denetimli hasar almalarına müsaade edilir; eğer edilmeyecek şekilde tasarlanmaları ön koşul olarak konursa, kesitler çok büyür ve maliyetler çok yükselir, talep edilen mimari alanlar sağlanamaz. Bu bağlamda, yapıların bir kısmında onarılıp güçlendirilebilinecek kontrollü / denetimli deprem hasarları tasarımın ana esaslarındandır, can güvenliği mutlak olarak sağlanmak şartıyla. Ancak özellikle kamusal yapılarda, deprem hasarı, az dahi olsa istenmez, çünkü bu yapılar depremden sonra hemen kullanılacak durumda olmalıdırlar ki, hem kamu hizmetleri yürüsün, aksamasın, hem de halkın sığınabileceği mekanlar olabilsinler. Bu sebepten kamu yapılarında kullanılan deprem yükü artırma katsayıları ( yapı önem katsayıları ) daha büyüktürler ve gerek duyulursa daha da büyütülebilinir, taşıyıcı elemanların kesitleri büyük çıkabilir ve mimari endişelerden feragat edilebilinir ve elbette mali endişelerden de. Ayrıca depremlerde, yapısal olmayan, elektrik, mekanik vesaire elemanların da hasar almaması ve dolap vesaire eşyaların da devrilmeyecek şekilde montajlarının yapılması ana esaslardandır. Misal, ABD’de olan büyük bir depremde, büyük bir hastane binasında, hiçbir yapısal hasar olmamasına rağmen, su tesisatlarının ağır hasar almasından dolayı, binayı su basmış ve bina kullanılamamıştır. Elbette bu konular, ilgili mühendislik dallarının işidir. Bu bağlamda şunu belirteceğim, inşaat mühendisi bir arkadaşım, elektrik işleri yapan bir kamu kurumunda çalışmaktadır. Bir gün bir elektrik mühendisi çalışan, arkadaşıma pencerelerin değiştirileceğini, bu konuyla onun ilgilenmesi gerektiğini söyler, arkadaşım da haklı olarak, ben ne anlarım pencere işinden der ve doğrudur, pencere vesaire işlerle normalde mimarlar ilgilenirler. Bunun üzerine elektrik mühendisi çalışan, o zaman inşaat mühendisleri ne işe yarar ki, şeklinde oldukça seviyesiz bir söz söyler. Aslında bu elektrik mühendisinin zihniyetindekilere verilebilecek en güzel cevap, “gün gelir de, büyük bir depremde, içinde bulunduğunuz bina / yapı, üstünüze çöker de, enkazın altında kalırsanız, inşaat mühendisliği mesleğinin ne işe yaradığını çok iyi anlarsınız”, olabilir. Bu tatsız durumu bana aktaran inşaat mühendisi arkadaşım, bir vakit şunu söylemişti, “ Mimar Sinan, çok iyi bir mimar olmaktan daha fazla, çok iyi bir inşaat mühendisidir, Süleymaniye Cami’ni yapmaya başlamadan önce, inşaatta kullanılacak tüm malzemeleri alana yığdırmış ve 2 yıl bekletmiştir. Yapılan araştırmalarda, Süleymaniye Cami’nin yapıldığı alanda bulunan zemindeki kil malzemesi yapısının konsolidasyonunun % 90’ının tamamlanma süresi de 2 yıl çıkmıştır.”.
Prof. Dr. Alper İlki / İTÜ /, bir seminerinde şunu anlatmıştı, “uluslararası bir konferansta, ülkemizin duayen hocalarından birisi, bizim yönetmeliğimizde R deprem yükü azaltma katsayısı çok yüksek demişti, benim yanımda da Yunanistan’dan bir öğretim üyesi oturuyordu ve gülmeye başladı, sebebini sorduğumda, biz de diyorduk ki, Türkler bu R’yi bu kadar yüksek alıyorlar, muhakkak ki bir bildikleri vardır.”. R deprem yükü azaltma katsayısı tasarımlarda neden kullanılır? Yapılara gelen deprem yükleri, depremin büyüklüğünün en fazla olduğu zaman aralığında, en etkin durumdadır. Bu aralığın başlangıcı ve sonu arasında pik olan bir bölge vardır ki, maksimum deprem ivmesi katsayısı bu bölgeden alınır. Deprem yönetmeliklerinde, bu deprem ivmesi katsayısı değeri farklı bölgelere göre verilmektedir, gerek duyulursa artırılabilir. Misal, büyük bir baraj inşaatının tasarımı aşamasında, planlama bölgesindeki yer (zemin / kaya) yapısının, büyük çaplı bir depremde verebileceği en büyük deprem ivme katsayısı ölçümlerle bulunabilir, deprem yönetmeliğimizin verdiği en büyük deprem ivme katsayısı 0.4 iken, bazı bölgelerde yapılan ölçümlerde bu katsayının 1.00’in üzerine çıktığı hesaplanmıştır. Bu durumda DBYBHY’2007 esaslarında ön görülen ivme değerlerinin çok üzerinde ivme değerleri verebilen sismik sonuçlarla karşı karşıya kalınabilinir. Özellikle fay hatlarına yakın bölgelerde ( yer yapısına göre 5 – 10 km arasında ), yakın fay etkisi durumu söz konusudur. Bu durumda, depremler özellikle düşey etkilerinde çok yüksek ivmeler vermektedirler, yapıların bazılarının devrilmesi, konsolların düşey salınım modlarına girmesi vesaire etkiler, yapılar için yıkıcı olabilmektedirler. Yukarda bahsedilen aralığın başlangıcında, kuralına uygun yapılmış yapılar, beklendik şekilde salınım yaparlarken, taşıyıcı sistem elemanları olan kolon ve kirişlerde elastik davranış başlar ve bu elastik davranış ilerleyerek, elasto-plastik davranışa ve plastik mafsallaşma davranışına geçer ve gittikçe sünekleşen yapıların periyodları gittikçe artar -, bu sebepten yapılara gelen deprem yükleri de gittikçe azalmaya başlar. Kuralına uygun yapılmayan yapılarsa, depremde bu davranışı gösteremeden, henüz elastik davranışın biraz ilerisinde / elasto-plastik bölgede yapacakları az miktardaki yer değiştirmelerle / deplasmanlarla, gevrek davranış içerisinde ağır hasar alabilirler ve hatta yıkılabilirler; evet sünek yapı taşıyıcı sistem davranışının önemi bundandır. Deplasman / gerilme eğrilerine bakıldığında, yapısal elemanların, gevrek davranışta, daha fazla gerilme dayanımı gösterdiği, ancak az miktarda deplasman / yer değiştirme dayanımı göstererek , enerji tüketemeden ani şekilde çökmeye / kırılmaya / hasara maruz kaldığı , sünek davranışta ise, daha az gerilme dayanımı gösterdiği, fakat çok daha fazla deplasman / yer değiştirme dayanımı göstererek, yüksek miktarda enerji tüketebildiği , ani göçme / kırılma / hasar yaşamadığı gözlemlenir. Başlangıçta yapılara R katsayısı ile azaltılmamış tam deprem yükleri gelir, ki yapıların taşıyıcı sistemleri bu aşamada henüz elastik bölgededirler, deprem ilerledikçe, elasto-plastik davranışa geçerler ve plastik mafsallaşmalarla tam sünek davranışa geçen yapılarda, periyodların büyümesinden dolayı taşıyıcı sisteme gelen deprem yükü zamanla azalır, R katsayısı ile azaltma yapılarak, sonuçta sünek davranışla beraber gelinen bu noktadaki deprem yükü değerlerine ulaşılır. Burada önemli olan yapıyı sünekleştirerek, peryod büyümesine sebep olan ve üzerine gelen deprem yükünün azalmasını sağlayan plastik mafsallaşmaların kiriş mesnetlerinde olmasıdır, özellikle kolon mesnetlerinde olmamasıdır, bu durumun daha proje / hesap / tasarım aşamasında sağlanmasıdır. Deprem yönetmeliğinde, ön görülen güçlü kolon ve güçlü kolona nazaran zayıf kiriş tasarımının yapılmasının istenme sebebi budur. Yalnız bu noktada, Prof. Dr. Uğur Ersoy’un / Yapı Mekaniği ve Deprem Mühendisliği / ODTÜ / Boğaziçi Üniversitesi / Betonarme kitabında belirtilen, 2. derece moment etkilerine de dikkat etmek gerekir. Evet, elbette eski yapılar veya hem proje / tasarım, hem de şantiye imalatı açısından kuralına göre yapılmamış yapılar depremin pik / en etkin bölgesinden önce de ağır hasar alabilirler veya yıkılabilirler. Bu tip yapıların çoğunun taşıyıcı sistem elemanlarında, enerji tüketemeyen, elastik bölgenin az ilerisinde deplasman / yer değiştirme yaparak ani göçmeye sebep olan, gevrek hareketler / davranışlar gözlemlenir. Tasarımlarda R azaltma katsayısının alınmaması durumunda, kesitler o kadar büyük çıkarlar ki, ne mimari ne de ekonomik açıdan avantajları olmaz. Asıl olan, yapılarda hasarlar öngörülebilir / denetimli olmalıdır, kiriş mesnetlerinde oluşabilecek enerji tüketebilen plastik mafsallaşmalarla olmalıdır, deprem perdeleri tam dayanımda çalışarak yer değiştirmleri / deplasmanları yeteri kadar sınırlayabilmelidirler ve kesme / moment etkilerini tam olarak karşılayabilmelidirler, hasarlar onarılıp güçlendirilebilir olmalıdır, özellikle can güvenliği tehlikeye girmemelidir. Özellikle kamu yapıları, plastik mafsallaşmalara dahi müsaade edilmeyecek şekilde tasarlanabilinirler, talepler doğrultusunda.
Betonarme yapı tasarımında, basınç bölgelerine yerleştirilen boy donatılar sünekliği artırırlarken, çekme bölgelerine yerleştirilen boy donatılar gevrekliği artırırlar. Yani aynı miktarda donatıyı, farklı bölgelerde kullanırsak, çok farklı sonuçlara ulaşabiliriz. Misal, Nejat Bayülke’nin / Deprem Araştırmacısı / kitabında şu konu anlatılır, klasik kiriş / döşeme sisteminde, kiriş yüzlerinden, kiriş yüksekliği kadar, uzunluktaki döşeme parçaları kiriş ile tablalı olarak beraber çalışırlar. Bu döşeme parçalarındaki donatılar, kiriş mesnet bölgelerinde, çekme alanlarına dahil oldukları için, kiriş mesnet bölgelerinde gevrek davranışa sebep olabilirler. Konulardan birisi de şudur, yapısal analiz programları, boy donatıları olması gerekenden fazla vermektedirler. Programların yapımcıları bu uygulamayla, kendilerince kendilerini sağlama aldıklarını düşünüyorlar, bunda nasıl olsa şantiye imalatlarında donatılardan çalma olur düşüncesi de etkendir. Ancak donatı miktarını artırınca, yapısal elemanlar özellikle depremlerde, donatı kullanım bölgelerine göre, aşırı derecede gevrek davranış gösterebilirler ve enerji tüketemeden ani kırılmalara maruz kalabilirler. Benzer durum, tam tersi işleyişte geoteknik işlerinde olmaktadır. Geoteknik etüd yapan şirketler, geoteknik yapıyı, raporlarında, olduğundan zayıf göstererek, kendilerince güvenli tarafta kalmaya çalışırlar. Ancak onların verdikleri verilere göre geoteknik projeler hazırlanır, kazı kararları verilir ve bu projelere göre maliyetler çıkarılır, şantiye imalatına geçilip de beklenenden daha sağlam geoteknik yapılarla karşılaşılır ve o geoteknik projelerin hepsi çöpe gider, yeni projeler yapılmak durumunda kalınır, daha sağlam geoteknik yapıların kazı durumu daha maliyetli olur, tüm yeni projelere ve kazı maliyetlerine esas değerlendirmeler yeniden yapılır ve iş bam başka hal alır, özellikle kamu ihale kanununa tabii kamu işlerinde emin olun çok önemli sıkıntılar çıkar , bunları birebir yaşayan birisi olarak yazıyorum .
Özellikle yapıların bodrum ve / veya zemin katlarında veya sanayi çeşiti yapılarda, mimari kararlarla yapılan bant pencere uygulamaları, bulundukları kolonlarda, yüksek kesme kuvvetleri etkilerine maruz kalırlar. Bu yapılara gelen deprem yükleri sonucunda, özellikle bu çeşit kısa kolonlarda, ya etriye sarılma yetersizliğinden dolayı elastik bölgeden az ileriye / elasto-plastik deplasman yaparak, ani oluşan ve az enerji tüketme yeteneğine sahip olan gevrek kırılmalarla hasar alırlar, ya da kolonların kısa kolon oluşturan bölgelerinde, etriyeler yeteri kadar sık sarılmışlarsa, kısmen daha çok enerji tüketebilen plastik mafsal davranışı içerisinde sünek olarak kırılırlar. İkincisinde çok daha fazla etkin olmak üzere, deprem yüklerinin/enerjilerinin kısa kolon hasarlarıyla sönümlenmesi ve üst katlara geçmesinin engellenmesi mümkündür. Depremlerde bu çeşit davranışlara oldukça sık rastlanılmaktadır. Yani alt katlarda, ara katlarda, kontrollü / denetimli enerji tüketebilen hasar alabilecek ve onarılıp güçlendirilebilinecek kısa kolon tasarımları yapılabilinirse, deprem enerjisinin üst katlara geçmesi engellenebilinir. Bu bir nevi deprem sönümleycileri gibidir. Elbette bu tasarımda yapının şakülünden / dikeyinden kaymaması vesaire konular göz önüne alınmalıdır.
Mimari tasarımlarda, inşaat mühendisi tasarımcıların, mimarlara kolay kabul ettiremedikleri perde kullanım konusu vardır. Perdeler, yapılara gelen momentleri ve özellikle kesme kuvvetlerini karşılarlar. Perdeler , kesme kuvvetlerine karşı önlemli ve momentlere karşı önlemli tasarlanabilirler veya karma da tasarlanabilirler. Konunun detayları Prof. Dr. Ergin Atımtay’ın / ODTÜ / kitaplarında bulunmaktadır. Bir zaman, henüz üçüncü sınıfta okuyan bir mimarlık talebesiyle tanışmıştım, ben de o zamanlar çalışıyordum. Kendisi bana, bir mimar işine kimseyi karıştırmaz demişti, ben de çok sakin bir şekilde şunu dedim, bak 2 metre uzunluğunda bir perdenin atalet momenti / mukavemeti ne kadardır, 2^3=8, 3 metre uzunluğundaki bir perdenin atalet momenti/ mukavemeti ne kadardır 3^3=27 , perde uzunluğu sadece 1.5 kat artarken , perde mukavemeti 3 kattan fazla artmaktadır, bu sebepten gerekirse daha uzun perdeler kullanmak hem gerilme/yer değiştirme dayanımları açısından, hem de maliyet açısından çok daha avantajlıdır, tabii kendisi ben bunu bilmiyordum dedi, asıl hata henüz öğrenci olan bu arkadaşta değil elbette, onu yetiştiren hocalarda, mimar hocalar öncelikle yapılan işlerin pek çok meslek dalının ortak çalışma alanı olduğunu öğretmeleri ve özellikle mimarların uyması gereken deprem dayanımına esas yapı tasarımı kurallarının olduğunu öğretmeleri gerekir sanırım. Bu konuda hem mimarlara, hem de inşaat mühendislerine, İnş. Yük. Müh. Nejat Bayülke’nin / Deprem Mühendisliği Araştırmacısı / , “ Depreme Dayanıklı Yapı Tasarımı” eserini okumalarını tavsiye ederim. Mimar Sinan, yukarıda da belirtildiği üzere, çok iyi bir mimar olmaktan çok daha fazla, çok iyi bir inşaat mühendisidir. O devrin teknolojik ve kullanılan malzeme şartlarında, o kadar devasa yapıları, hem doğru tasarlayabilmek, hem de doğru yaptırabilmek gerçekten olağan üstü bir durumdur. Özellikle büyük depremler atlatan bu yapıların, hasarsız olarak günümüze kadar gelmeleri çok önemlidir. Prof. Dr. Uğur Ersoy / ODTÜ / Boğaziçi Üniversitesi /, bir seminerinde şunu belirtmişti, Ankara Kocatepe Camii inşaa edilirken, yabancı bir mimar şunu söylemiştir, “ siz eğer Mimar Sinan’ı taklit etmeye çalışıyorsanız, boşuna uğraşmayın, bunu başaramazsınız, O, mesleğinde, en büyük dehalardan biriydi, siz kendiniz, kendinize özgü bir şeyler yapmaya çalışın. “, Dr. Ünsal Soygür / Gazi Üniveristesi / de şunu söylemişti, “ Ankara Kocatepe Cami, Türkiye’nin yüz karasıdır, Mimar Sinan, Süleymaniye Cami’ni yaparken Bakırköy tüfenk taşını kullanmıştır, bugün bizim elimizde betonarme gibi bir malzeme var ve biz hal, betonarme ile Mimar Sinan’ın geçtiği kubbe açıklıklarını geçmeye çalışıyoruz ” .
Taşıma gücü ( bring capacity / taşıma kapasitesi ) kavramındaki güç kelimesi, Türkçede iki manada kullanılır, bir, bilimsel / teknik manada “birim zamanda yapılan iş”, iki, halk deyimi olarak “ güçlü, kuvetli “ manasında kullanılır. Şimdi, biz elbette bilimsel / teknik manadaki durumunu kullanmak zorundayız, eger “birim zamanda yapılan iş “ kavramını, güç kelimesiyle yanlış ifade ettiysek, ya bu kelimeyi değiştirmeliyiz, yok doğru ifade ettiysek, o zaman “taşıma gücü” kavramındaki güç kelimesini , bilimsel/teknik anlam yüklediğimiz şekilde kullanmalıyız , yani “ taşıma birim zamanda yapılan iş”, ki bu tabir de çok doğru olmamaktadır. Naçizane kanaatimce , “taşıma mukavemeti “ , “taşıma dayanımı” tabirleri kullanılabilir.
ODTÜ’de, bir ÇELİK YAPILAR KONFERANSINA katılmıştım, konfrensın iki ana katılımcısı ODTÜ’den Prof Dr Çetin Yılmaz, İTÜ’den de Prof Dr Erdoğan Uzgider idi. Şöyle bir soru sordum, betonarme yapı sistemlerinde esas şudur, depremlerde, kiriş elemanlarının, kolon / kiriş bağlantı bölgelerinden (mesnetlerden) bir miktar uzakta, kiriş üzerinde, plastik mafsallar oluşturararak, enerji tüketmeleridir, bu şekilde davranmalarıdır. Bu bağlamda, çelik yapı elemanlarında, az önce katılımcının (ODTÜ) yaptığı anlatımda / sunumda, kirişlerin, kolon bağlantılarındaki bulonlarda oluşacak mafsallaşmalarla ve ek levhalarındaki buruşmalarla, enerji tüketmeleri durumunu değerlendirir misiniz? Çelik yapı kirişlerinde ne şekilde enerji tüketilmelidir? ODTÜ’den Prof Dr Çetin Yılmaz, biz çelik yapılarda emniyet gerilmeleri yöntemini (TS 648 / Çelik Yapı Yapıp Esasları Hakkında Standart / hazırlayan Prof Dr Çetin Yılmaz ) kullandığımız için ( taşıma gücü değil ), plastik mafsallaşmalar ile enerji tüketim esaslarına göre hesap yapmıyoruz, dedi ve tam o anda, İTÜ’den Prof. Dr. Erdogan Uzgider araya girdi, bir dakika hocam dedi, arkadaş doğru söylüyor, çelik yapılarda da çatlamalar, patlamalar, mafsallaşmalar olacak ki, enerji, sünek davranışlarla tüketilebilsin ve yapılar gevrek davranış göstermesin, sunumu yapan arkadaşın (ODTÜ) bahsettiği, kirişlerin kolonlara bağlandığı bulonlardaki mafsallaşmalarla ve ek levhalarındaki buruşmalarla, ön görülen enerji tüketimi de olmaz, çelik bulonlar, önemli ölçüde gevrek davranış gösterirler, plastik mafsallaşma davranışı göstermezler, aniden kırılırlar, bu yanlış bir uygulama olur. Çelik kirişlerde enerji tüketimini, kiriş kolon bağlantı bölgesindeki, bağlantı elemanlarında degil, daha geriye doğru, kiriş üzerindeki plastik mafsallaşmalarla oluşturmak zorundasınız, bu sebepten bazı uygulamalar vardır. Bakın, San Francisco / ABD depreminde, çelik yapılarda incelemelerde bulunuluyor, üzerleri kaplamalarla kapatıldığı için belli olmuyor dışardan, nasıl davranış gösterdikleri, kaplamalar kaldırılınca, kirişlerin kolonlara mesnetlenmesini sağlayan, bulonlarda, levhalarda ve kaynaklarda ciddi derecede gevrek kırılmalar görülüyor, işte bu durumlardan dolayı, çelik yapı elemanlarında da emniyet gerilmeleri metodu terk ediliyor ve taşıma gücü (bearing capasity = taşıma / kırılma kapasitesi ) metoduna geçiliyor ve esas olarak, kirişlerdeki plastik mafsallaşmalar ile uzun yer değiştirme / deplasman dayanımı sağlayarak enerji tüketme kapasitesi tayini ile tasarımlar yapılıyor.
Duayen hocalarımızdan Prof. Dr. Uğur Ersoy / ODTÜ / Boğaziçi Üniversitesi / da bir seminerinde şunu anlatmıştı, “ Avrupa Normları hazırlandıktan sonra, ilgili olanların birer nüshasını da bana gönderdiler, değerlendirmemi istediler. İncelerken etriye hesabı dikkatimi çekti, hesap yaptım değerler çok küçük çıktı, birkaç kere hesapladım aynı — ve koskoca Uğur Ersoy, bu işi tek ben bilirim, ben hata yapmam dememiş –, ve Tuğrul Tankut’a verdim, O da hesapladı sonuçlar aynı ve sanırım dedim, bunlar bu formülü ABD normlarından aldılar ve ABD’yi aradım, ilgili arkadaş, o formülün kendi yönetmeliklerinde olduğunu, yönetmeliği hazırlarken hata yaptıklarını, doğrusunun düzeltme kağıtlarını baskıya verdiklerini söyledi.”
İnşaat mühendisliği öyle bir mühendislik dalıdır ki, misal makine , elektrik / elektronik , bilgisayar, kimya, gıda vesaire mühendislik dallarında yapılan işi / sistemi, çalıştırınca / devreye alınca, hatalar kısa sürelerde açığa çıkarlar, ama inşaat mühendisliğinde hatalar, ekseri 40-50 yılda bir olabilecek depremlerde, sel baskınlarında, yoğun kar yağışlarında veya fırtınalarda vesaire açığa çıkarlar ve hem maddi , hem de manevi maliyetleri çok yüksek olur.
Sonuç olarak, mühendis, gerekli bilgileri ezberleyen değil, gerektiği zaman, nereden, nasıl bulabileceğini bilen insandır.
Fatih Taner Vural / Proje ve Uygulama Denetçisi İnşaat Mühendisi / [email protected] /
0 532 390 97 73 / 9 Temmuz 2015