Harika Olacakken Facia Olan Mühendislik Yapıları
İnşaat mühendisleri, teknik bilgiyi pratiğe dönüştürerek insanoğlunun barınak, yol ,köprü , baraj gibi ihtiyaçlarını hayata geçiren meslek erbabıdırlar. Bu meslek erbapları harikalar yarattıkları gibi bazen de mühendislik facialarına sebep olmuşlardır. Bizler de bu yazımızda tarihte meydana gelen bazı mühendislik facialarının altında yatan sorunları inceleyerek ”Yanlış giden neydi? ” sorusuna cevap aramaya çalıştık.
Beavius Katedrali
Bir yapı düşünün ki yüzyıllar öncesinde inşaatına başlanmasına rağmen günümüzde bile inşası tam olarak bitirilememiş olsun. İşte Beavius Katedrali tam olarak böyle bir yapıdır. İnşasına 1225 yılında Fransa’da başlanan Beavius Katedrali’nin hikayesi günümüze dek uzanmaktadır.
Her şey Fransız soylularının 1200’lü yıllarda güç gösterisi yapmak amacıyla Fransa’nın en devasa kilisesini yaptırmak istemesiyle başlar. Kilise devasa olmakla kalmayıp gotik mimarisi ve boyutuyla insanın Tanrıya ulaşmasını sembolize edecekti.
Bu amaçla 1225 yılında işe başlayan inşaatçılar yapılan katedralin çeşitli yıllarda farklı yerlerinde mühendislik hatalarından kaynaklı çökmeler meydana gelmesi ve araya giren Yüz Yıl Savaşları sonucu bugün bile hala tam olarak inşasını tamamlayamamıştır .
Gotik mimari yüksekliğe , ışığa ve çeşitli süslemelere bağlı mimari akımdır. Gotik mimarinin 3 temel unsuru ise kaburgalı tonozlar, sivri kemerler ve uçan payandalardır. Bunlar arasından uçan payandalar binanın yatay yükünü sırtlayarak duvarların yapacağı işi yapmaktadırlar. Bu sayede gotik mimariye uygun olarak yapılarda duvarlar neredeyse ortadan kaldırılmış ve geniş açıklıklar ile doğal ışığın içeriye alınması sağlanmıştır.
Belli bir yükseklik seviyesine kadar her şey sorunsuzken payandaların yüksekliği arttıkça doğal olarak payandaların ağırlıkları da artmaya başlamış ve kendi ağırlıklarını taşımayacak duruma gelmişlerdir. Bu soruna çare arayan mühendisler payandaların ağırlığını azaltmak amacıyla payandaları inceltmeye karar vermişlerdir. Ancak bu işlem payandaların ağırlığının yanında etkisinin de azalmasına ve Fransa’nın güçlü rüzgarları karşısında zayıf kalmasına neden olmuştur. Yatay kuvvetler karşısında zayıflayan yapıda sık sık çökmeler meydana gelmiş ve yapı günümüzde bile tamamlanamamıştır.
Tay Köprüsü
1800 ‘lü yıllarda sanayi devriminin de etkisiyle İngiltere Devleti ( Britanya İmparatorluğu) sanayi ve mühendislik alanında devrim yaparak fevkalade bir güce ulaşmıştı. Sanayi alanındaki devrim sonucu hammaddeye olan ihtiyacı artan İngilizler gözünü İskoçya’nın Dundee kentindeki zenginliklere dikmişti. Bu zenginliklere daha rahat ulaşmak amacıyla İngilizler, Dundee kentini ülkenin diğer yarısına bağlayacak bir tren yolu köprüsü yapmaya karar verirler.
O zamanlar için dünyanın en uzun köprüsü olması beklenen proje, ünlü mühendis Sör Thomas Bouch’a emanet edilir. Projenin kafes kirişlerden ve nehir yatağının kayalık katmanına batırılmış olan 30 metre yüksekliğindeki kemerlerden oluşması planlanıyordu. Lakin yapım aşamasında nehrin kayalık zeminin tahmin edilenden daha aşağıda olduğu anlaşılması sonucu köprü kemerleri içine beton doldurup zemine yerleştirilen su altı odacıklarına sabitlenerek bu sorun giderildi . Her türlü sorun aşılarak tamamlanan mühendislik harikası olarak anılan bu köprü 1879 yılında şiddetli bir fırtına sonucu çökerek bir faciaya sebep oldu. Çökme anında üstünde bulunan tren nehrin derinliklerine gömülerek yanında bir sürü canı da götürmüştür.
Peki mühendislik harikası olarak lanse edilen bu köprünün rüzgara yenik düşerek facia olarak anılmasına sebep olan problem neydi ? Bu soruna yıllar sonra yapılan akademik araştırmalarda projenin mühendisinin kafes kiriş ve kulpunun yapımı için seçtiği malzemenin sebebiyet verdiği ortaya çıkmıştır. Seçilen malzemenin kolayca ufalanarak metal yorgunluğuna sebebiyet verdiği tespit edilmiştir. Olayın yaşandığı gün ise şiddetli rüzgarlar etkisiyle kafes kirişi bir arada tutan birleşim kulplarındaki parçalardan bir kaçının çıkması domino etkisi yaratarak köprünün dengesinin bozulmasına ve yıkılmasına neden olmuştur.
St. Francis Barajı
St. Francis Barajı 1924 yılında Kaliforniya, Los Angeles’ın su ihtiyacını karşılamak amacıyla yapımına başlanan zamanın koşullarına göre devasa bir barajdı. Bu baraj projesinin Los Angeles şehrinin su altyapısının bir parçası olarak büyük bir su rezervuarını tutması bekleniyordu. Bu amaçla yapımına başlanan baraj 1926 yılında tamamlanarak açıldı. Lakin ömrü çok uzun olmadı. 1928 yılında rezervuarlar dolu haldeyken patlayan baraj tüm suyunu boşaltarak çevredeki kasabalarda yaşayan 450’ye yakın canın yok olmasına sebep oldu. Peki tarihe mühendislik faciası olarak yansıyan bu durumun sebebi neydi ? Yapım aşamasında neler göz ardı edilmişti ?
Barajın mühendisi olan William Mulholland barajın yapım aşamasında çevredeki jeolojik verileri pek dikkate almamış ve felaketin gelmesine sebep olmuştur. Barajın sağ ve sol sahil jeolojik yapısının farklı olmasından ve temelindeki kil ve jips çimentolu konglomeranın suyla temasta dayanımsız hale gelmesinden dolayı, sağ sahilden ve barajın altından suyun sızması sonucu baraj yıkılmıştır.
Sonuç olarak mühendisin ufak bir hatası görkemli bir proje olması beklenen yapının facia olarak tarihe geçmesine neden olmuştur.
Yazar Yorumu
Bu yazı dizisi, daha önce yaşanan mühendislik facialarına değinilerek ders çıkarmamız için hazırlanmıştır. Unutmamalıyız ki İyi bir mühendis, yapılan hatalardan ders çıkartan ve sorunu imalattan önce masada çözen kişidir.
Kaynaklar / References
- Destansı Mühendislik Faciaları, Sean Connoly
- Wikimedia Commons