Baştan belirtmeliyim ki bu yazı konu dışı ama gönül içi bir yazıdır. Eğer teknik bir yazı beklediyseniz vakit kaybetmeden kapatabilirsiniz. Şimdi gelelim yazımızın konusuna, gitmek mi daha zor kalmak mı?
Giden gider ve her şey biter çoğu kimse böyle düşünür. Bence doğru soru bu değil çünkü bazı ayrılıklarda giden, bazılarında ise kalan daha çok etkilenir. Yani soru: gitmek mi daha zor, kalmak mı? Şeklinde olmamalı, bence asıl soru: Seven mi daha çok yanar, yoksa sevilen mi?
Seven mi daha çok yanar, sevilen mi?
Asıl soruyu sorduğumuza göre gelin birlikte cevap arayalım. Sevilen de üzülür elbet zira ilgi görmek sadece insanların değil can taşıyan her türlü varlığın hoşuna gider. Bir çiçek sevildiğinde daha güzel açar, örneğin bir karanfil sevilirse bir başka kokar, bir köpek mesela sevildiğinde daha güzel havlar bu örnekleri daha da uzatabiliriz.
Lakin asıl mesele şudur ki: Fazla sevilmek insanı şımartır. Herkesten aynı ilgiyi beklemeye başlar, herkesin onu sevmekle mükellef olduğunu zanneder. Oysa asıl marifet, asıl güzellik kendisinde değildir. Asıl mesele güzeli sevmek değil, güzel sevmektir…
Mesele güzeli sevmek değil, güzel sevmektir
Herkesçe güzel olan herkesçe sevilir. Bu marifet değildir. Zira arz talep meselesi olarak da görülebilir. İktisat der ki: Fiyat düştükçe talep artar. Bizim mesele tam olarak burada başlıyor, dikkat kaçırmayalım! Birinin sizi sevmesi demek başka insanların sizde göremediği bir cevheri, bir güzelliği görüp onu sevmesi demektir.
Zira herkes tarafından keşfedilmiş olsaydı eğer ilgi manyağı da olabilirdiniz. Bugün fenomen olan birçok gence bakabilirsiniz. Neyse biz konumuzu dağıtmayalım zira ben kelimeleri zor toparlayan birisiyim bilen bilir, konu birden başka bir yere kayabilir aman dikkat edelim.
Seven Her Türlü Yanar
Kalan da yanar giden de, kim daha çok sevmişse eğer o daha çok yanar, bu zaten aşikar. Ama bir derecelendirme yapacak olursak eğer bence kalan daha çok yanar.
Giden gider evet, yanar evet, lakin ortam farklıdır. Şehir farklıdır bir nebze de olsa belki hafifler acısı bir nebze de olsa unutur belki yahut kalana göre daha çabuk unutma ihtimali vardır diyelim.
Ama kalan öyle mi? Aynı yerler, aynı sesler, aynı görüntüler hayat tüm monotonluğuyla hiç hız kesmeden devam eder. Yalnızca bir farkla: Artık o yoktur, döndüğün her köşe başında, artık karşılaşma ihtimalin %0′dır. Bakın aynı şehirde olsanız farz edelim ki İstanbul olsun, İstanbul’da dahi karşılaşma ihtimaliniz “16” milyonda “1” iken artık o şehirde o ihtimal “0” olur koca bir “0”. Rakamlar daha önce hiç bu kadar canımı yakmamıştı…
Can Yakan Rakamlar Değil, Mekanlar
Kalan hayata devam etmek ister. Unutmaya yeltenir ve artık huzurludur yani öyle zanneder -bir süreliğine de olsa- ta ki eskiden onu gördüğü bir köşeyi dönene kadar. Her köşe başında daha çok kırılır mutluluğu, her köşe başında daha çok kırılır umudu, kursağında kalır içtiği su her bir yudumda, yeter ki hele bir görsün onun gibi gülen birini, hele bir görsün onun gibi bakan birini…
Her köşeden çıkacakmış gibi gelir ama öyle bir durum söz konusu değildir artık. Onun çıkmadığı her köşede artık sevenin yüreği çıkar dönemediği her bir köşe için…
Umutlarım Hiç Bu Kadar Kırılmamıştı
Evet biraz cevap verdik gibi bazı sorulara elbette ki hepsine değil öyle bir iddiamızda yoktu zaten. Müslüm Gürses‘in de bir şarkısında dediği gibi: “Ne güzeldi ümitlerim, kırdı gitti sevdiklerim.” Bu kırılan ne ilk ümidimizdir ne de son.. Bazen acı olaylar yaşarız, bazen değil bir başkasına artık insanın kendisine dahi tahammülü kalmaz.
İşte böyle zamanlarda alıp başını gitmek ister insan. Kaçmak ister insanlardan, kaçmak ister kendisinden ama ne fayda? Gitmek fiili olarak bir eylemdir. Bedenimiz belki ilk bulunduğumuz yere göre yüzlerce kilometre yer değiştirebilir ama insan kendi iç yolculuğunda düşüncelerinde bir milim dahi uzaklaşamaz. Ne insanlardan ne de kendisinden kaçamaz…
Ve işte o acı veren cümle yankılanır kulaklarda:
Hoşça kalın siz, çünkü biz kalamadık.