24 Yıl Sonra 17 Ağustos 1999:
Unutmadık, unutturmayacağız!
17 Ağustos 1999, ülke tarihimizin en kara, en acı günlerinden biriydi. Yaşanan şok, kaos ve çaresizlik daha dün gibi aklımızda… Depremin sebep olduğu on binlerce canımızın kaybının acısı hala yüreğimizde… Ülkece yaşadığımız ekonomik ve psikolojik hasarları atlatmak yıllar sürdü; depremi birebir yaşayanlar ise onarılmayacak yaralar aldılar.
Gece saat 03:02’de başlayan ve 45 saniye süren merkez üssü Kocaeli’nin Gölcük ilçesi olan deprem 7,4 büyüklüğündeydi. Ankara’dan İzmir’e kadar geniş bir alanda hissedilen depremde resmi rakamlara göre 18.373 kişi hayatını kaybetti, 48.901 kişi yaralandı ve 505 kişi ise yaşamına engelli bireyler olarak devam etmek zorunda kaldı. Ülke ekonomisinin aldığı darbe ise yıkımın bir başka boyutuydu: Depremin ülkemize maliyeti yaklaşık 17 milyar dolar oldu.
Depremle savaşın en büyük teminatı olan “Yapı denetim” kavramı ile de ülkemiz ilk kez, bu büyük deprem sonrasında tanıştı. Yaşanan kayıpların boyutları o kadar büyüktü ki, depremden hemen sonra yapı güvenliği alanında çeşitli arayışlara girildi ve “yapı denetim sistemi” gündeme geldi. 3 Şubat 2000 tarihinde Kanun Hükmünde Kararname ile 27 ilde pilot uygulama kapsamında yapı denetim kuruluşları kuruldu ve çalışmaya başlandı. Ancak bugünkü kanun ve yönetmeliklerin ana hatlarını oluşturan 4708 sayılı Yapı Denetimi Hakkında Kanun 13 Temmuz 2001 tarihinde yayımlanmış ve 1 Ocak 2011 tarihine kadar 19 pilot ilde uygulanmıştır. 1 Ocak 2011’den sonra ise tüm illerde uygulamaya geçilmiştir. Yani, yapı denetim kuruluşlarının ve beton laboratuvarlarının tanım, kapsam, amaç ve görevlerini kapsayan bu kanun ülke genelinde son 12 yıldır uygulanmakta olup, geçtiğimiz 12 yıl boyunca çeşitli yönetmelik ve genelgeler ile şekillenmiş ve bugünkü halini almıştır.
Bu süreçte en önemli ve en etkili değişim 2019 yılında hayata geçirilen, yapı denetim kuruluşlarının “havuz sistemi” diye tabir ettiğimiz elektronik dağıtım ile belirlenmesi olmuştur. Havuz sistemi sayesinde yapı denetim kuruluşlarının müteahhitlerle müşteri ilişkisi kesilmiş, atamalar Bakanlık tarafından yapılmaya başlanmıştır. Yine yakın geçmişte uygulamaya koyulan, betonların standartlara uygunluğunun çip teknolojisi ile takip edilmesi sistemi dünyada da ses getirmiş ve dünya çapında öncü bir uygulama olmuştur. Ayrıca 2021 yılından itibaren, Bina Kimlik Sertifikası adı verilen sistem ile oturma ruhsatı alan yapıların 5 yılda bir kontrol edilip projeye uygunluklarının teyit edilmesi planlanmıştır. Bu sistem, yapılara sonradan müdahale edilmesinin önlenmesi anlamında son derece önemlidir. Bütün bu yenilikler, depremle mücadelede elimizi güçlendiren, önemi ve etkisi çok büyük çalışmalardır.
30 Ekim 2020’de İzmir’de yaşadığımız 6.6 büyüklüğü depremde gördük ki, yapı denetimli binaların hiçbirinde taşıyıcı sistem hasarı meydana gelmemiş, can kaybı yaşanmamıştı. Bu durum, yapı denetim sisteminin doğru yolda ilerlediğinin bir göstergesiydi.
6 Şubat 2023
Bir kez daha yıkıldık ve bir kez daha…
Ancak takvimler 6 Şubat 2023’ü gösterdiğinde, Cumhuriyet tarihinin en büyük felaketiyle karşı karşıya kaldık. Kahramanmaraş Pazarcık merkezli 7.7 ve Kahramanmaraş Elbistan merkezli 7.6 büyüklüğünde art arda gelen iki depremle yıkıldık. Yaşadığımız kayıplar 17 Ağustos’tan çok daha büyüktü. Adana, Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Elazığ, Gaziantep, Hatay, Kahramanmaraş, Kilis, Malatya, Mardin, Osmaniye ve Şanlıurfa’yı kapsayan 350 bin km2 lik bir alanda hissedilen depremde, sadece birkaç saat içinde -resmi rakamlara göre- 50 binden fazla vatandaşımız hayatını kaybetti, 100 binden fazla vatandaşımız ise yaralandı. 227 bin bina ağır hasar aldı veya yıkıldı. 7 milyon 500 bin kişi evsiz kaldı, 5 milyon kişi göç etmek zorunda kaldı. Bu depremlerin Türkiye ekonomisine toplam maliyeti ise 104 milyar dolar oldu.
İnsan aklının alamayacağı ölçekteki bu yıkımın ardından, toplumun her kesimi bir suçlu arayışına girdi doğal olarak. Yaşanan acılardan birileri sorumlu olmalıydı elbette ve bu bağlamda en kolay hedef yapı denetim firmaları oldu. Oysa ki durum hiç de öyle değildi.
Bilindiği gibi inşaat sektörü çok halkalı bir zincir gibidir. Bir bina tamamlanana kadar sürece pek çok kişi, kurum ve kuruluş müdahildir. Deprem Yönetmeliğinden başlayarak, imar planlarını hazırlayan ilgili idareler, zemin etüt çalışmasını hazırlayan jeoloji ve jeofizik mühendisleri, proje müellifi dediğimiz projeleri hazırlayan mühendisler, yapı denetim kuruluşları, yapı laboratuvarları, şantiye şefleri, müteahhitler, inşaat ustaları, beton firmaları ve nihayet yapı sahipleri bu zincirin halkalarını oluşturmaktadır.
Depremden sonra yapılan çalışmalar medyadakinden farklı bir tablo ortaya koymuştur. Bölgede yapılan çalışmalarda elde edilen ilk verilere göre, yıkılan binaların içinde yapı denetimli binaların oranı konusunda da yakın geçmişte Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanımız Sn. Özhaseki ile derneğimizin yaptığı görüşmede oranın binde 2 düzeyinde olduğu dile getirilmiştir.
Sorumluluktan kaçtığımız yönünde bir algı oluşmasını istemeyiz; bilakis sorumluluklarımızın sonuna kadar arkasındayız ancak haksız yere suçlanmak da istemeyiz. Amacımız, yapı denetim sistemi ile ilgili dezenformasyonun önüne geçmektir. Her yeni tabir edilen ve yıkılan bina Yapı Denetimli değildi. Bizler, yıkılan yapı denetimli binaların yıkılma sebeplerinin belirlenmesinin ve sorumluların gerekli cezaları almasının takipçisiyiz.
Rakamların ortaya koyduğu üzere, yıkımların çok büyük bir kısmı denetimsiz eski yapı stoğu kaynaklı, yine önemli bir kısmı da zemin kaynaklıdır. Dolayısıyla bu denetimsiz eski yapı stoğunun ivedilikle dönüştürülmesi, imara açık veya açılacak alanların zemin çalışmalarının en yüksek hassasiyetle yapılması gerekmektedir.
Türkiye Yapı Denetim Birliği