1939 Erzincan Depremi, bu tür elim olayları konuşmak için cümleye başlamak hakikaten zor iş. Fakat konuşmadıkça, hatırlamadıkça ve de hatırlatmadıkça yarınlar hep dünler gibi olacak. Biz toplum olarak geçmişte yaşamış olduğumuz olaylardan ders çıkarmadıkça, es geçtikçe aynı hataları yapmaya ve aynı acıları çekmeye tekrar tekrar maruz kalacağız.
Yüksek bir ihtimalle bugün bu yazımızı okuyan kişilerin neredeyse hiçbiri bu depremin olduğu zaman diliminde dünyada dahi yoktu. Peki biz o gün hayatta yoktuk ve o acıları yaşamadık diye hiçbir şey olmamış gibi hayata devam mı edeceğiz? Bizim başımıza gelene kadar aynı acıları yaşayana kadar gözlerimizi mi kapatacağız? Öyle zannediyorum ki bazı tecrübelerin bedeli ziyadesiyle ağırdır. Bir hadiseden ders çıkarmak için ille de başımıza gelmesi şart değil. Bir yazıda okumuştum şöyle diyordu:
“Akıllı insan hatalarından ders çıkarandır, daha akıllı insan ise başkasının hatalarından ders çıkarabilendir. Zira her hatayı kendimiz tecrübe edecek kadar uzun yaşamıyoruz.”
1939 Erzincan Depremi ve Bilançosu
26-27 Aralık 1939 tarihinde Erzincan’da oluşan çok şiddetli yer sarsıntısıdır. Yüzey dalgası büyüklüğü 7,9 richter ölçeği’ne göre büyüklüğü 7,2 olan deprem sonucunda toplam 32.962 kişi hayatını kaybetmiş, yaklaşık 100.000 kişi de yaralanmıştır. Oluşan deprem neticesinde 116.720 bina yıkılmıştır. Dünyanın büyük depremleri arasında sayılan bu deprem Türkiye’nin en ciddi deprem felaketlerinden birisi olarak tarihe geçmiştir. Can kayıplarının fazla olmasını bir nedeni de zorlu kış şartlarından dolayı yardımların güç koşullar altında ulaşmasıdır. 52 saniye sürmüştür. Deprem nedeniyle Karadeniz kıyısındaki Fatsa‘da tsunami yaşanmıştır.
Depremle Yaşamak
Aradan 81 sene de geçse etkisini ve acısını hala daha yüreğimizin en derin köşesinde duymaktayız. Deprem bu coğrafyanın kaderini bunu değiştiremeyiz lakin depreme karşı sağlam binalar inşaa etmek bizim elimizde. Evet belki depremi değil ama korkuyu hayatımızdan çıkarmak bizim elimizde. Ülkemiz geçmişten bugüne kadar Erzincan depremi sonrasında birçok deprem hadisesiyle karşılaşmıştır.
Nice canlar, nice umutlar, nice gençler yıkılan binalarla beraber tarihin tozlu sayfalarına karışmışlardır. Tarih tekerrürden ibarettir. Depremler oluyor ve olmaya da devam edecektir. Bunları yazarken sadece bir şeyler söylemiş olmak maksadıyla konudan ve depremden bihaber olarak yazmıyorum. 24 Ocak Elazığ depremini yaşayan ve sonrasında bir şehirde oluşan fiziki ve psikolojik tahribatı en yakından gözlemleyen ve bir şekilde içinde olan birisi olarak bu yazıyı kaleme almaktayım. Daha dün Elazığ’da 26 Aralık 2020 Cumartesi öğleden sonra 2 sularında 4,1 büyüklüğünde bir depremle sarsıldık.
Kentsel Dönüşüm
Deprem kendisini hayatımızın bir parçası haline getirirken biz ise onu görmezden gelmeye çalışıyoruz. Depremden ötürü hayatımıza giren korkuyu yaşantımızdan çıkarmak; 3-5 ayda birkaç tane binayı yıkıp yeniden inşaa etmekle olmaz. Ülkede çürük bina bırakmayacak şekilde ciddi bir devlet politikası eşliğinde 10-15 yıl sürecek yerinde ve hakkıyla yapılacak olan bir dönüşümle elde edilebilir. Ama bu dönüşüm gerçek manada rantsal değil de kentsel dönüşüm olursa o zaman bir şeyler düzelir.
Umarız ki bir yerlerde bir şeyler yapılıyordur. Zira artık kuru temenni ile yaralar sarılmıyor. Erzincan depremi başta olmak üzere geçmişten günümüze kadar olan depremlerde yaşamını yitirmiş olan vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyoruz.
Ve daha henüz gece yazdığım bu yazı sabah yayına girmeden 9.30 sularında şiddetli bir depremle yataklarımızdan fırladık. İlk gelen verilere göre 5.6 büyüklüğünde olduğu yönünde. İşte deprem ülkemizin acı gerçeği başka ne söylenir ki…
Esen Kalın…